Avusturya'nın başkenti Viyana'nın merkezinde Pazartesi akşam saatlerinde altı farklı noktayı hedef alan silahlı saldırılarda en az üç kişi yaşamını yitirirken, 14 kişi de yaralandı. Saldırıyı en az üç kişinin gerçekleştirdiği açıklanırken, saldırganlardan birisi polis tarafından vurularak öldürüldü.
Bugün yapılacak ABD seçimlerini izlerken, bu düşündüklerimi pekiştiren bir yoruma rastladım. Yoruma göre; eğer Biden seçilirse, devletler arası ilişkiler kamu kurumlarının alışılmış normal ve klasik seyrinde işleyebilecek. Liderin karakteri, kişisel sempati veya antipatileri siyasete büyük olasılıkla eskisi kadar damga vuramayacak. Bu Türkiye- ABD ilişkileri açısından hem bir zorluk hem de belki (eğer ilişkilere emek verilirse) bir avantaj anlamına gelebilir.
Müslüman ülkelerin istisnasız hepsi (varsa bir istisna, bilen hatırlatsın ki haksızlık etmiş olmayayım), yanlışı yanlış olarak bildiği gibi doğrusunu da bildiği halde söyleyemeyenlerin diyarı. Müslüman dünyada her bir ülke, diye bilip de diyemeyenlerin ülkesi. Fas’tan Malezya’ya bütün coğrafyanın keskin gerçeği ne yazık ki bu. Diye bilenler az değil, lâkin diyebilenler çok az.
Gelecek Partisi Batman İl Başkanı Abdülbaki Polat’ın, 2015’teki ‘hendek’ olaylarını kast ederek, “İnanıyorum ki Başkan Ahmet Davutoğlu olmasaydı Kürt kentleri tank, top ve uçaklarla bombalanırdı” çıkışı bir kez daha dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun o günlerdeki gerçek pozisyonunun ne olduğu sorusunu gündeme getirdi. Soruyu Vahap Coşkun’a yönelttik.
1982’den beri Fransa’da yaşayan ve çalışan Türkiyeli akademisyen M. Şehmus Güzel, Serbestiyet için Türkiye-Fransa, Erdoğan-Macron ilişkilerini değerlendiren, üç gün üst üste yayımlayacağımız üç bölümlü bir yazı kaleme aldı. Güzel, dizinin bu ilk bölümünde Fransa ve Türkiye arasındaki gerilimin gerisinde yatan ‘yeni türde’ rekabeti anlatıyor.