GÜNÜN YAZILARI

Teğmenler olayı siyaseten cezalandırmayı gerektiren bir nitelik taşıyor mu?

Müyesser Yıldız’ın naklettiği bilgilere göre, 2024 mezunu teğmenler, tıpkı 2023 mezunu teğmenler gibi, 29 Ağustos 2024 gecesi bir “devre gecesi” yapmak istiyorlar. Tören alanında değil, kendi öğrenim gördükleri tabur binasının iç bahçesinde. Gece. Kendi aralarında. Ancak komutanları bir önceki yıl yapılan bu etkinliğin yapılmasına bu kez izin vermiyorlar. “Teğmen heyecanı” bu aşamada şöyle düşünmüş olmalı: “Bize eğer bunu da yaptırmıyorsanız, biz yapacağımızı biliriz.” Bende oluşan son kanaat, bu olayda siyasal ve ideolojik bir tavrın olmadığı, bu olayda belirleyici olan şeyin bir tür “teğmenlik gururu” olduğu. Başkomutanlık makamının temsilcisi Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu genç ve heyecanlı teğmenlerde değil, tecrübe sahibi kişi ve makamlarda aramasını umuyorum.

Milliyetçilikte akıl ego uyumsuzluğu

Milliyetçi birey çekim kuvvetine sahip olan fakat muhakeme kabiliyetine sahip olmayan bir varlıktır. O, daha büyük bir bütünün parçası olmak üzere çekim kabiliyeti edinmiş fakat muhakeme kabiliyetini delege etmiş bir bireydir. Milliyetçide ego (nefis), lezzet, duygu, özsevgi vesaire vardır. Hamiyet vardır ama insaf yoktur. Çıkar vardır ama adalet yoktur.

Nasrallah ile Beyrut’ta yıllar önce neler konuştuk…

Beyrut’ta Nasrallah’la görüşebileceğimiz söylenmişti. Ortadoğu’nun “görünmeyen adamı”nı görme ihtimali bile heyecan vericiydi. Gece vakti, Hizbullah militanları öncülüğünde Güney Lübnan’ın dar ve bakımsız sokaklarını bir otobüsle geçtik. Karanlık bir sokağın başında durduk. Çok katlı bir binanın yanında otobüsten indik, güvenlik kontrolünden geçtik. Nasrallah, simsiyah saçları ve simsiyah sakalıyla karşımızdaydı. “Heyetimizdeki kadınların giyimlerine karışırlar mı?” diye bir tereddüt geçirdik. Ama bir dayatmayla karşılaşmadık. Nasrallah bize Hizbullah’ın hedeflerini ve mücadelesini anlattı. Oldukça temkinli konuşuyor, çözüme yatkın mesajlar veriyordu. O zaman çok gençti. İsrail’in “öldürülecekler listesi”nin en tepesinde yer alıyor ve bölgenin ölümsüz lideri olarak kabul ediliyordu.

İstinaf: Pandar’ın Adaleti

“Ahmak Davası” bundan böyle bir hukuk davası, kadı konusu olma niteliğini kaybedip, darbe dönemlerinde tanık olunan bir “siyaseten katl” hükmü kazanmıştır. Bu saatten sonra çıkacak hiçbir karar bunun önüne geçip “işte adalet!” diye haykıramayacaktır. Çünkü örüntü en başında yanlıştı. Hukukçuların mütalaaları elbette önemsiz değil ama bir hukuki şaibe ortaya çıktığında, bir kural yıpratıldığında ana yatağına döner, kendini siyasetin kucağında bulur.
- Advertisement -

Devletin temelini çökertmek

Devlet, işkenceyi meşrulaştıramaz. Kişiye isnat edilen suçun ağırlığı, devletin intikamcı bir ruh haline girmesine, hukuku paranteze almasına ve hukuku çiğneyenlere göz yummasına gerekçe oluşturamaz. Çünkü hukuksuzluğa sapmanın kaçınılmaz sonucu, adaletsizliktir; yani devletin temelinin çökmesidir.

En Son Çıkanlar