İnsan zalim idi. Çevreyi tahrip ediyordu. Ozon deliniyor, buzullar eriyordu. İnsan, evrendeki tek serseri varlık olarak doğanın dengesini altüst ediyordu. İnsana ceza olarak onu doğa’ya geri göndermeyi düşündüler. İnsan, doğanın bir odak noktası olmaktan çıkarılacak ve doğadaki diğer canlılar gibi sıradan bir canlı statüsüne geri gönderilecekti. Nefsani olan ve taşkınlık yapan “ego” yerine, kendine ol(a)mayan ve hizayı bozmayan “eko” konulacaktı.
Halbuki Ego lağvedilip Eko’ya düşersek geride insan kalmayabilir. İnsana dair ne varsa, ego’da var çünkü. Gerisi doğa’nın devridaimindeki bir posadan ibaret.
Yapı Müteahhitliği Bilişim Sistemi” (YAMBİS) kayıtlarına göre 6 Şubat 2023 depremi öncesinde Türkiye’de 450 bin civarında müteahhit vardı. Vatandaş girişi kapatılan YAMBİS üzerinden en son 3 Haziran 2024 tarihinde yaptığım kontrolde Türkiye’de müteahhit sayısı 646.364’e çıkmıştı. 6 Şubat depremlerinden sonra müteahhit sayısındaki patlamayı kim nasıl izah edebilir? Birkaç bin müteahhit yargılanınca ve “bakın ne güzel hesap soruyoruz” algısı oluşunca sistem tüm çarpıklığıyla büyümüş!
Maçtan sonra futbolcu eskisi yorumcuları dinliyorum “baskılı arzulu” oyun demogojisinedevam ediyorlar. Bir ekolun, bir sistemin, bir geleneğin olduğu yerde belki bir parça, tali meseleler olan “baskılı ve arzulu, iştahlı” oyun karakterinden söz edilebilir. Oyunun kendisiyle oyunun karakteri arasında bir ayırıma gitmeyi bile bilmeyen zihniyet, maalesef hala işbaşında ve hala kulaklar onlarda.
İnsan bir şeyin adını yaşadıklarıyla koyuyor, öyle “biliyor” bazen. Mesela faşizm çocukluğumuza sonradan sızan terimler arasında… O günlerde faşizmi “anlamak”, parmağınla göstermek de daha kolay sanki. Faşiste faşist demek de… Bugün pek kolay değil. Gündelik münazaralarda sıklıkla telaffuz edilen faşizmin, “kavga”da kolayca söylenebilen “faşist”in adını koymak bile mesele.
Türk solunun dine karşı tutumunun muhafazakar kitlelerin sağa itilmesinde büyük payı vardı. Tek parti yönetimi hayatı dar etmişti ve bu dönemde Necip Fazıl, en yüksek perdeden bu mağdur ve mazlum insanların sözcüsü, savunucusu gibiydi. Fakat fikriyatına yakından bakıldığında hiç de İslami/iyi bir çizgide olduğu söylenemezdi. Muhammed Hamidullah’a “baidullah”, Ebu’l A’la Mevdudi’ye “merdudi” diyordu. Seyyid Kutup’a adeta hasımdı. Afganistan’da cihad başlayınca bir heyet İstanbul’a gelmiş, Necip Fazıl’ı ziyaret edip tavsiyelerini almak istemişti. Onlara “Kitaplarımı okuyun” demekle yetinmişti. Necip Fazıl “Türk’ün ruh kökü”nden, “Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet”ten bahsediyor, son yıllarda iyiden iyiye Erbakan’a kızıp MHP’ye göz kırpıyordu. İpler 1977-Aralık ayında Tepebaşı Gazinosu’nda düzenlenen “İslami Diriliş Gecesi”nde koptu.