Michelle Nwando Opara bebek, çetenin CİMER’e şikayet edilmesinden 10 ay sonra, dinlemelerin başlamasından 8 ay sonra hayatını kaybetti.
Eğer zamanında soruşturma yapılsa, hastaneler kapatılsa Michelle Nwando ve diğer bebekler belki de yaşayabilirdi.
Peki bütün bu gecikmenin sebebi neydi? Neden soruşturma sürerken, dinlemeler yapılırken bebeklerin ölümüne müdahale edilmedi?
İşte bu soruşturmada esas cevabının aranması gereken soru bu.
Geçen yazıda 1928 yılında Türkiye’nin yeni bir cumhuriyete geçtiğini isterseniz siz buna İkinci Cumhuriyet diyebilirsiniz demiştim. 1937 yılında da cumhuriyet laiklikle ilgili madde sebebiyle yeni bir safhaya geçti. Yine isterseniz siz buna Üçüncü Cumhuriyet diyebilirsiniz. 1937 yılına gelindiğinde cumhuriyetin ilanı esnasında ve sonrasındaki temel ilkeler tamamen değişmiş bulunuyordu.
Bugünkü şartlarda ne Ukrayna savaşında, ne de Orta Doğu’da buna benzen bir dış müdahale olası görülmediğine göre ve saldırgan taraflar olan Rusya ile İsrail’e karşı kısmen yarım ağızla uygulanan yaptırımlar da fazla etkili olmadığına göre savaşların kendi dinamikleriyle devam etmesi en kuvvetli ihtimaldir. Özellikle Gazze ve Lübnan’da meydana gelen mezalimin boyutları her gün artsa ve kamu oylarında infiale yol açsa da uluslararası toplumda değil müdahalede bulunmak, yaptırımları etkinleştirmek iradesinin bulunmadığı açıktır. Dolayısıyla her iki savaşın da taraflardan biri tükenmeden maalesef sona ermesini beklemek yanlış olur.
Karşınızda, artık bir iç mesele değil, her bölgesel kırılmada güçlenen ve imkân ile kabiliyetini artıran bir örgüt var. Şimdiye kadar bunu görüp yanlış okuyan bir akla şahit olduk. Galiba bu sefer doğru okuma şansına sahip olmak istiyor bu ülkeyi yönetenler… Yoksa son 8 yıldır birkaç büyük olay dışında şiddet ve terörün olmadığı bir zamanda neden “Gelin barışalım” diye bir adım atasınız? Keskin bir şekilde “böyle bir süreç yoktur” diye yırtınanlara bakmayın. 2007 ile 2009 yılları arasında Oslo’da yapılan hatta Kandil’dekileri uçaklara bindirip Avrupa’ya götüren süreçten kimin haberi oldu? Eğer 2011’de Adem Uzun’un üzerinden çıkan ses kaydı olmasaydı kim bilecekti o görüşmeleri? Ortadoğu’da her yalanlama yalanlama değildir. Kim ne derse desin karşımızda PKK ve Kürt sorununu yeniden iç mesele yapabilmek için bir dış fırsat var.
Zıvanadan çıkmış birkaç doktor, işi gücü onunla bununla fotoğraf çektirmek olan bir müptezel, üç kuruşa tamah eden bir ebe… Böyle birkaç kişi bir araya gelince memleketin lafın gelişi değil gerçek anlamda “canını emanet ettiği” kurumlarında bebek öldürebilecek mi? CİMER’e şikayet düşene kadar nasıl bilinmez? E-nabız şu bu ne işe yarar? O hastanelerde çalışan başka hekimler, hemşireler yok mu? Hepsinin mi basireti bağlanmış? Bu kadar mı kayıtsız, ilgisiz, alakasız, sorumsuz insanlardı hepsi? Her şeyimizde yeniden doğmaya ihtiyacımız var gibi görünüyor. Ama hangi kucakta?