Öcalan’ın çağrısı salt bir fesih talebinin ötesinde, yarım asırdır süren silahlı mücadelenin sona erdiğinin ilanıydı. Öcalan –farkında veya değil- fıkıh usulünde kullanılan “Makasidu’ş Şeria” yöntemini kullandı. Bu yönteme göre hükümler illete mebnidir, aslolan maksattır; illet devam ettikçe hüküm devam eder, illet değişirse hüküm de değişir. İslam dünyasında Türklerin, Arapların veya başka bir kavmin hakkı ne ise, Kürtlerin de kavim olarak hakları o kadardır; ne eksik ne fazla!
Diyarbakır’da DİSA’nın konuğu olan Tuncer Bakırhan, “Türkiye hepimizin evidir, Türkiye hepimizindir. Kendi evimizde çözüm arıyorum diyorum” dedi. Bakırhan’ın Türkiye’nin hepimizin evi olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin herkesin devleti olması zorunluluğunun altını çizmesi, çözümün Ankara’da aranması ve Türkiye’nin aleyhine olabilecek hiçbir faaliyetin kabul edilmeyeceğinin ısrarla belirtilmesinin önemi büyüktü. Bu kapsayıcı ve müspet dilin yaygınlaşması, mevcut süreci hızlandırır ve kuvvetlendirir. Bu dilin kıymetini bilmek gerekir.
‘Devrim’ romantizmine hiç katılmadığım ve ‘sosyalist devrim’ dahil hiçbir devrimden kalıcı ve mutlak hayır çıkacağını düşünmediğim halde, haklar için mücadelenin bir gereklilik olduğundan eminim. Hiçbir mütegallibe ve hiçbir muktedir, insanî olana bizzat yönelmiyor ve hakkınız olanı kendiliğinden vermiyor. Haklara ‘verilerek’ değil, ‘alınarak’ kavuşuluyor. O yüzden, iyi ki bu mücadele var, bu mücadeleyi yapanlar var; iyi ki yürüyor, toplanıyor ve konuşuyorlar.
Sahası 7-14 Nisan tarihleri arasında yapılan son PANORAMATR çalışması ilginç veriler içeriyor. 19 Mart sürecini “siyasi” görenler yüzde 54 oranında iken, “hukuki”dir diyenler ise yüzde 34 kadar. Mağdur olan parti (CHP) kadar, mağdur eden iktidar partisinin (AK Parti) oy oranları da artmış görülüyor. CHP oy oranını yüzde 4,2 AK Parti de 2,4 arttırmış bulunuyor. İki parti arasındaki fark da CHP lehine yüzde 2,8. Bu çöken bir AK Parti, iktidara yürüyen bir CHP tablosuna pek benzemiyor. Seçmen kucaklayıcı, güven ve umut verici bir siyaset bekliyor. Kutuplaştırıcı boykot politikasını toplumun yüzde 57’si yanlış buluyor.
Gelenek-sonrası modernliğin bu çocukça taşkınlıklarını tadil etmek için postmodernizm çağı gelip geçtiği halde ve hatta geleneğe yeni baştan daha ağırbaşlı bir hürmetin lüzumu açığa çıktığı halde bugün Batı’dan daha çok Batıcı olanların entelektüel seviyesi trajiktir.