GÜNÜN YAZILARI

Osman Kavala’nın başına gelen nedir? 

Kavala evet, hiçbir suç işlemedi. Ama şiddetsizliği uğraşlarıyla inşa etmek için uğraşıp, didinerek çok daha radikal bir iş yaptı. Her iki tarafın da ezberlerini bozdu. Bu yüzden kendisine sıfatlar yakıştırıldı, infaz edilmeye çalışıldı. Düzenin aktörleri, “şiddetsizlik”le karşılaştıkları anda onu çarpıtmaya, ona paranoyak biçimler kazandırmaya çalışıyorlar. Onun özgürlüğüne kavuşmasının o “ekoloji”nin sırrının ifşa edilmesi ile mümkün olabileceğine inanıyorum. “Şiddet ekolojisi” mevcut düzenin sırrını gizleme işlevi görüyor. Kavala’nın bu “ekoloji “tarafından rehin alındığını düşünüyorum.

COP31 öncesi diplomatik satranç: Türkiye ve Avustralya arasında sessiz rekabet

2026’da yapılması planlanan COP31 zirvesi yaklaşırken diplomasi, bilimin önüne geçiyor. Türkiye ve Avustralya, iklim diplomasisinin görünürdeki nezaketinin altında süren sessiz bir rekabetin iki tarafı olarak öne çıkıyor. Bir yanda temsilin diliyle konuşan Ankara, diğer yanda hesapla düşünen Canberra var. Fotoğraflar gülümsemeye devam ediyor, manşetler farklı dillerde yazılıyor; ama sahnenin gerisinde asıl mücadele sürüyor: sözü kim eyleme dönüştürecek?

Lavaboda kalmış bir yığın bulaşık….

Her fikirden, sesten, ideolojiden gazeteciler bu ülkede her zaman siyasetin, entelektüel ve kültürel hayatın merkezinde yer aldılar. Bu yüzden en fazla da onlar hırpalandı. Arada kaldılar, nefret çektiler. Peki buna değer miydi? Bir zamanlar değiyordu ama bugün?

Son insanlar arasında

Bazı kitapları okurken güçlü bağlar kurarız. Bu kitap herkesten çok bizim için yazılmış hissidir o. Kimse yazılanları bizim kadar anlayamaz hissi, ya da. John Kaag’ın, Nietzsche ile yürümek (Ren Kitap) kitabını okurken biraz bu hislere kapıldım. “Seni anlıyorum” dedim içimden, çok sık olarak; “seni o kadar iyi anlıyorum ki inan bana bu kitabı ben de yazabilirdim!”
- Advertisement -

Retrotopyanın gölgesinde: Türkiye’de geçmişle kurulan gelecek

Bugünün Türkiye’sinde de bu retrotopik eğilim açıkça hissedilmektedir. Siyasal dil, sürekli geçmişin “şanlı” hatıralarını çağırmakta, toplumsal belleğin çeperinde kalanlar ise marjinalleştirilmektedir. Bu yüzden bugün en acil ihtiyaç, geçmişe dönmeyi değil, geleceği yeniden hayal etmeyi cesaretle savunmaktır.

En Son Çıkanlar