Kıbrıs’ın Güney’inde tek karma nüfuslu köy olan Pile’ye yol inşasına BM’nin müsaadesi olmaksızın başlandı. Barış Gücü ile KKTC polisi arasında bir arbede yaşandı. Türkiye’de yalan makinası hemen devreye girdi. 50 yıldır bu nüfus KKTC’ne ulaşmak için İngiliz üssü Dikelya üzerinden geçmek zorundaydı. Geçişlerin eskiden otomatik iken kaçakçılık artınca kontroller de arttı. Pile ile KKTC arasındaki yol 20-25 dakikadan bir saate çıktı. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs Türk tarafını ağır bir şekilde suçlayan bir açıklama müzakere etti. Rusya’nın süre istemesi Türkiye’de sevinç naralarıyla karşılandı ve veto şeklinde yorumlandı. Rus ve Putin sevdalıları minnetlerini dile getirdi. Derken Rusya açıklamayı onayladı ve metin oy birliğiyle kabul edildi. Metni yayınlayan 15 ülke arasında Çin, Mısır, Arnavutluk, Birleşik Arap Emirlikleri de var. Tüm uluslararası camiayı karşımıza almamız basın ve muhalefet tarafından görmezlikten gelindi. Neyse ki KKTC ve Ankara ısrar etmedi ve iş makinaları sessiz sedasız geri çekildi ve konu kapandı. Kimisine göre yol krizi bazı mercilerin Bakan Fidan’ı sabote etme girişimi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yol inşaatından haberdar olmamış olması da akla geliyor.
İlk çıkışı Lama Abbas adında yandaş bir kadın gazeteci yaptı. Suriye halkının yaşadığı vahim koşullardan uzun uzun bahsetti ve bu durumu doğrudan siyasi otoriteye bağladı. (…) Abbas video yayınını akşam saatlerinde yaptı. Ardından sosyal iletişim mecralarında kıyamet koptu. Muhalifler bu beklenmedik yayını paylaşırken yandaş kesim ona ateş püskürüyordu. Onu kalleşlikle, satılmışlıkla, terör seviciliğiyle suçlayanlar oldu. Resmi makamlar ise sessiz kalmayı yeğledi. Ama daha birkaç saat geçmeden, sabahın ikisinde Abbasların kapısı çaldı.
Siber moda, sanal moda, dijital moda veya meta moda, oldukça yeni bir kavrama verilen türlü isimler. Öyle ki henüz İngilizce’de de Türkçe’de de sabitleyemedik; şimdilik bu tabirler kapışıyor, bakalım hangisi ayakta kalacak? Nedir bu siber moda? Elle tutulmaz, akmaz, kokmaz, ekransız görülmez giysi ve aksesuarların olduğu bir alem. Bu giysiler insanı soğuktan, güneşten korumaz. Ütü istemez. Bunları yıkamak da gerekmez. Dolapta yer tutmaz. Dijital ortamda tasarlanmış 3D görselli bir veri yığınını alıyorsun. İçine fotonu, videonu ya da avatarını yerleştiriyorsun, ta taam.
Arturo Stravolo, 90 yaşında 17 Nisan 1955’de İstanbul’da vefat etti. Feriköy'deki Latin Katolik Mezarlığı'na defnedildi. Uzun yıllar bir daha kimse ondan ve ailesinden bahsetmedi. Zaten onun Yıldız Sarayı'nda 15 yıl Abdülhamit ile geçen hayatı ne Kızıl Sultan ne de Ulu Hakan mitlerine pek uymuyordu.
Tatar Çölü bir bekleyişin, bekleyişin anlamsızlığının ve oradan türeyen bir yabancılaşmanın romanıydı. Gerçekleştiğinde bir kahraman olunacak Tatar saldırısının gerçekleşmemesinin bekleyişiydi bu. Saldırı bir gün gerçekten vuku bulur gibi olduğunda ise, tesadüfe bakın ki, Drogo hasta yatağındaydı ve kahramanlıktan onun payına bir şey düşmemişti. Ve Drogo’nun hayatı, bekleyişle tüketilen bir hayat olmuştu; boşa gitmiş bir hayat. Bana yıllar sonra bu romanı bugünlerde hatırlatan esas şey ise şu soru oldu: Buzzati, bekleyişi, bekleyişin anlamsızlığını, bekleyiş uğruna tüketilen bir hayatı ve yabancılaşmayı anlatmak için neden bir subayı, Teğmen Drogo’yu seçmişti?