GÜNÜN YAZILARI

Putin’in Türkiye’ye mesafesinin sebeplerinden biri enerji mi?

Haziran ayında Washington’da yapılan bir enerji toplantısında Türk Dışişleri Genel Müdür Vekili enerjide Rusya’ya bağımlılığımızı azaltmak istediğimizi belirtmiş. Tabii bu beyanat Rusya’nın gözünden kaçmamıştır. Rusya’nın hoşuna gitmediğini düşündüğüm bir başka gelişme de Kazakistan Hazar’daki deniz gücünü arttırmayı hedefliyor. Bu alanda Türk şirketleri ile sığ denizlerde çalışabilen gemi inşası konusunda anlaşmaya varmış. Son zamanlarda Putin, Türkiye’ye karşı mesafeli duruyor izlenimi veriyor. Bunu Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklememize, Azov’lu beş komutanın Ukrayna devlet başkanı ile gitmesine izin vermemize bağlamak mümkün. Ama yukarıda saymaya çalıştığım gelişmelerin etkisi var mı?

Kılıçdaroğlu’nu dövdürerek kazanmış mı olacaksınız?

Tüm faturayı sadece Kılıçdaroğlu’na kesmeye çalışanların bir kesimi, ittifak siyasetini, helalleşmeyi benimsememiş olanlardan oluşuyor. İkinci bir kesimi, “Yenilginin acısını kimden çıkarmalıyız?” diye bir anlamda depresyona girenler oluşturuyor. Kılıçdaroğlu’nu, dövseniz de sövseniz o yeni bir CHP kurguladı. Peki bu dönüşüm bundan sonra nasıl devam edecek?

“Engin Dinç kimdir, kaç yaşında, nereli?”

Konya Emniyet Müdürü Engin Dinç’in Ankara Emniyet Müdürlüğüne atanması dün bütün yayın organlarının internet sitelerinde “ne yer, ne içer”e ramak kalmış bir başlıkla ve standart bir portre-haberle duyuruldu. Evet, sıradan, sıkıcı bir portre-haber… Oysa niyeti olan bir gazetecilik için hayli ilginç ayrıntılar vardı Engin Dinç’in gerçek portresinde.

İstanbul ‘Üçüncü bölge’ kampüse döndü: 16 vakıf, bir devlet üniversitesi var

İstanbul’un Bakırköy’den Çatalca-Silivri’ye kadar uzanan ve 3. Bölge olarak adlandırılan Batı yakasında vakıf üniversitelerinin sayısı dikkat çekiyor. Bölgede devlet üniversitesi olarak İstanbul Üniversitesi’nden ayrılan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa dışında 16 vakıf üniversitesi bulunuyor.
- Advertisement -

Demirel’in Ecevit ve Çiller’le Türkiyelilik kavgası

Tanıl Bora’nın “Demirel” adlı son kitabını okurken, Demirel’in 1970’lerde Ecevit’le ve 1990’larda da Çiller ile tutuştuğu Türkiyelik kavgalarına rastladım. Demirel’in sözcüsü olduğu devlet aklı, resmi millet ve milliyetçilik anlayışındaki etnik özü esnetmeyi amaçlayan her arayışa şüpheyle bakar ve karşısında durur. “Türk”ü zayıflatacağını düşündüğü her kavram gibi “Türkiyelilik” kavramına karşı da teyakkuzu elden bırakmaz. Oysa sorun tam da bu özün kendisindedir. Dolayısıyla sorun yaratan bu öz değişmedikçe, bu arayışların önü alınamaz; isimler değişir ama tartışma baki kalır.

En Son Çıkanlar