Yerelin merkeziyetçi siyasetle askıya alınmış olması bir taraftan önemli bir çelişki oluştururken diğer taraftan da AB süreci bu politikaları yenilemek, neoliberal koşullara karşı dirençli hale getirmek için eşi benzeri olmayan bir fırsat oluşturuyordu.
Bu yerel kamusal deneyimlerin kayıtlardan silinmiş olmaları üzerinde düşünmek ve yaşam alanlarıyla ilgili gelişmelere bakmak bu fırsatın nasıl kaybedildiğini anlamak için bir fikir verebilir.
Orgeneral Metin Gürak’ın Genelkurmay Başkanı olarak görevlendirilmesiyle sonuçlanan dünkü YAŞ toplantısı, aslında bu yaz yapılacak Yüksek Askerî Şura’nın adeta ikinci turu idi. Birinci ve esas tur, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hulusi Akar’ı Milli Savunma Bakanlığı koltuğundan almasıyla 3 Haziran’da gerçekleşmişti. Dün, bu birinci tura bağlı dizilimin ikinci tur sonuçlarını görmüş olduk.
Eski Milli Eğitim Bakanı, Prof. Dr. Hüseyin Çelik yazdı: Wagner olayı, bize çok önemli bir hatırlatmada bulunmuştur: Tarih boyunca bir devlet eğer savaş dahil, işlerini yasal ve nizami güçleriyle değil de; başıbozuk kuvvetlerle, alternatif ordular haline gelen yerel güç odakları ile, özetle paramiliter gruplarla gördürmeye çalışmışsa, o güçler zamanla kontrolden çıkmış ve bumerang gibi ama bütün yıkıcı ve yakıcılığıyla kendisine geri dönmüştür. Wagner olayı, tarihin bir kez daha tekerrür ettiğini göstermiştir. Bizim tarihimizde de benzer birçok olay yaşanmıştır. Celali İsyanları’nı klasik Osmanlı dönemindeki isyanları bir yana bırakalım yakın tarihimizdeki birkaç olaya bakalım.
Haziran ayında Washington’da yapılan bir enerji toplantısında Türk Dışişleri Genel Müdür Vekili enerjide Rusya’ya bağımlılığımızı azaltmak istediğimizi belirtmiş. Tabii bu beyanat Rusya’nın gözünden kaçmamıştır. Rusya’nın hoşuna gitmediğini düşündüğüm bir başka gelişme de Kazakistan Hazar’daki deniz gücünü arttırmayı hedefliyor. Bu alanda Türk şirketleri ile sığ denizlerde çalışabilen gemi inşası konusunda anlaşmaya varmış. Son zamanlarda Putin, Türkiye’ye karşı mesafeli duruyor izlenimi veriyor. Bunu Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklememize, Azov’lu beş komutanın Ukrayna devlet başkanı ile gitmesine izin vermemize bağlamak mümkün. Ama yukarıda saymaya çalıştığım gelişmelerin etkisi var mı?
Tüm faturayı sadece Kılıçdaroğlu’na kesmeye çalışanların bir kesimi, ittifak siyasetini, helalleşmeyi benimsememiş olanlardan oluşuyor. İkinci bir kesimi, “Yenilginin acısını kimden çıkarmalıyız?” diye bir anlamda depresyona girenler oluşturuyor. Kılıçdaroğlu’nu, dövseniz de sövseniz o yeni bir CHP kurguladı. Peki bu dönüşüm bundan sonra nasıl devam edecek?