Eski Milli Eğitim Bakanı, Prof. Dr. Hüseyin Çelik yazdı: “Bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurumsal hafızası olan binlerce yetişmiş eğitim yöneticisi, sonbaharda dökülen gazeller gibi “havuza” dökülmüş durumda. Bu insanlar elini soğuk sudan sıcak suya koymadan, çoğunlukla da evde oturarak maaş alıyor. Son OECD Raporuna göre Türkiye’de eğitimden memnuniyet %21 ile dibe vurmuş durumda. Üniversite cephesinde durum daha da vahimdir. Üniversite sayısını arttırmamız gerekiyordu ve artırdık ama niteliği niceliğe kurban ettik.”
20 Ağustos 1940 yılında Stalin’in adamları tarafından Meksika’da bir suikastla öldürülen Troçki için suikastın 80’inci yılında 1929-1933 arasında yaşadığı Büyükada’da konferans düzenlendi. Konferansın ana gündemlerinden biri Troçki’nin Büyükada’da yaşadığı ve şimdi harabeye dönen köşkün akıbetiydi. Konferansta konuşan Amerikalı Troçki uzmanları David North ile Eric London’ın evin bir Troçki araştırmaları merkezi olmasını önerdi. Bir işadamına ait olan, harabe haldeki binanın restorasyonu için finansman aranıyor. Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül gerekli izinler için yardımcı olacağını açıkladı. Finansman bulunursa belki Ada’daki Taş Mektep’i fevkalade restore eden İBB bu tarihi binayı da restore eder.
Geçen haftanın siyaseten en ilginç haberi Erdoğan’ın bu yıl ikinci kez tatile çıkmasıydı. Çünkü Cumhurbaşkanı görünen o ki son 20 yılın hatta tüm siyasi hayatının en rahat günlerini yaşıyor. Peki bu rahatlık Türkiye’yi de rahatlatabilir mi?
86 yaşındaki Mustafa Said amcanın cezaevinde olması neyi koruyacak, neyi değiştirecek? Sadece öldüğü yeri etkileyecek ve son günlerinde insan onuruyla bağdaşmayacak bir sürece neden olmayacak mı? İnfazın geri bırakılması veya Cumhurbaşkanı affı, adı ne olursa olsun bir an önce Mustafa Said amcanın ve tüm ağır hasta mahpusların salıverilmeleri gerekmez mi? Salıverme işlemlerine yönelik bürokratik işlemler her ne ise, insan onuruna en uygun şekilde yapılmalı değil mi? Örneğin ağır hastaların bulundukları yere gidemez mi doktorlarımız, tahlilleri, tetkikleri bulundukları yerde yapılamaz mı? Ağır hastaları oradan oraya sürüklemek zorunda mıyız?
Öfkenin bir ‘level’ üstündeki nefret, umuttan da sevgiden de daha yoğun bir duygu. Öfke de nefret de suni olarak yaratılamaz fakat toplumda temelleri olan bir öfkeyi (ya da nefreti) besleyip yaygınlaştırmak, hatta üstünde sörf yaparak iktidar olmak mümkün. Popülist liderler, sahip oldukları bu basit fakat büyük bilgiye yaslanarak ve her şeyi maddi ilişkilerin (‘rasyonel’in), maddi çelişkilerin belirlediği tezini yanlışlayarak iktidara yürüyor. Peki, yürürken, toplumlarda temelleri olan hangi öfkeyi besleyip büyütüyorlar ve o öfke neden var?