Kuzey İrlanda’da, ayrılıp bağımsız İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmek isteyen Katoliklerle Birleşik Krallık’ta kalmak isteyen Protestanlar arasında imzalanan ve Kuzey İrlanda’ya barışı getiren Hayırlı Cuma Anlaşması’nın 25. yılı. Geçmişte mezheplere bölünmüş mahalleleri ayıran yüksek duvarların üstüne artık barış sloganları yazılıyor, resimler çiziliyor. Fakat siyasi makamları ve toplumu mezheplere indirgeyen bu teorik barış, Kuzey İrlanda’ya tam anlamıyla huzur getiremedi. Barışı reddeden radikaller silahlı eylemlere devam ediyor, Katolikler ve Protestanlar ayrı okullara gidiyor, ayrı mahallelerde oturuyor. Fakat her şeye rağmen her iki kampı reddeden melezler, mezheplerden uzaklaşan gençler ve liberaller mahalleler arasında örülen uzun ve yüksek duvarlarda gedikler açıyor, her geçen sene daha da güçleniyor.
Dün bir uydu Ay’a doğru değil de Jüpiter’e doğru yola çıktı. Avrupa Uzay Kuruluşu’nun uydusu sekiz yıllık bir yolculuk sonunda hedefine varacak. Amaç, Jüpiter’in başlıca ayları olan Callisto, Europa ve Ganymede’de herhangi bir canlı türü için yaşam koşulları olup olmadığını araştırmak. (…) El âlem Jüpiter’e gidiyor, biz daha... Biz daha iki faşist partinin hangisinin dahil olduğu ittifakın adayını destekleyeceğimizi konuşuyoruz!
İktidarın salvolarına cevap vermek adına, acele ve toplumsal karşılığının ne olduğu düşünülmeden geliştirilen bazı argümanların, muhalefete yarar yerine zarar verdiği unutulmamalıdır. Misal, seccadeye toplum büyük bir ihtimam gösterirken “Abartmayalım, seccade de sonuçta bir kumaş parçası” demenin muhalefete bir getirisi olmaz. Dün olduğu gibi bugün de laik fetvaların tek işlevi, iktidarın değirmenine su taşımaktır.
Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’le havalandırmada volta atıyoruz... Ecevit, parti içinde bir kesimin orduya dayanarak siyaset yapmayı seçtiğini, yaşadığı örneklere dayanarak anlatıyor. Sosyal demokrasinin 50 yıl önceki gelgitlerine dikkat çekiyor. İşte o günlerde Bülent Ecevit cezaevi havalandırmasında bana şunları söylemişti: “İçim yana yana ona oy verilmesi için çalıştım. Bizim sol kanat bir emrivakiyle Batur’u aday gösterdi. Ne grupta görüşüldü ne de bizlerin haberi oldu.”
Birinci soru: Bilim insanları kendi uzmanlık alanlarında görüş açıklayamazlarsa, üniversiteler ve uzmanlık kurumları afetler karşısında işlevlerini yerine getirebilir mi? İkinci soru: Kamu adına üretilen bilgiler, kariyer imkânları, statüler özelleştirilirse ve ayrıcalık elde etmek için kullanılırsa, bilim afetlere dirençli sosyal yapıların geliştirilmesinde rol alabilir mi?