Cepheden Rusya’ya kötü haberler gidiyor. Ukrayna’nın son günlerde doğuda Kharkiv civarında kaybettiği bazı toprakları ve kasabaları geri aldığı anlaşılıyor. Bundan sonrası için Putin’in önünde üç ihtimal var: Harbi durdurup çekilmek (imkânsız gibi), tam ve kapsayıcı bir hücuma geçmek (zor), yıpratıcı bir uzun savaşa gönül indirmek (en mümkünü).
Gorbaçov şikâyet ederek geldi, şikâyet ederek gitti, gittikten sonra da şikâyetçi olmayı sürdürdü. Elizabeth’in herhangi bir şikâyetine şahit olmadık. Sadece Başbakanları değil, kardeşi, oğlu, gelini, kocası da başına olmayacak dertler çıkardılar, öyle buz gibi, kaskatı, ifadesiz bir biçimde ömrünü ve görevini tamamladı. Esasen en büyük görevi ömrüydü galiba. Veya ömrü bir görevden ibaretti belki de.
Bir akşam oturmasında arkadaşlarımdan biri karanlık hayal gücüyle paralel evrenlerden birinde bir adamın siyasete girmek yerine futbolda kariyer yaptığını hayal ettirdi bize mesela. Ama sonra o futbolcunun emekli olup siyasete girebileceğini çünkü bunun örnekleri olduğunu söyleyerek o adamı tekrar başımıza siyasetçi olarak getirdi, önce milletvekili oldu sonra başbakan falan ve paralel evrenler kurgumuzda bile kurtulamadık. 'Her Şey Her Yerde Aynı Anda’ filmi kendi başına hikayesi olan ve fantastik film görünümlü sağlam bir aile draması. Aile filmi tavsiye ediyorum diye de anlaşılmasın, eşcinsel bir kadının annesiyle sorunları diye biraz detaylandırayım, sonra sövenler oluyor.
Karışık teyp kasetleri bazen kişiye özel aşk mesajlarıyla sevgiliye serenat imkânı. Sabra göre 46-60-90-120 dakikalık kesintisiz ilan-ı aşk! Diğer adıyla “karma kasetler”in o yıllardaki Hint filmlerinden keşfedemediğimiz anlamıyla da bir “karma”sı var. “Sana bu kaseti doldurdum” yahut “Bana kaset çeker misin?” öyle durumlarda flört cümleleri, birlikte şarkılardaki dünyaları kurma îmâsı. Birbirini birbirine kaset dolduracak tanıyorsan, ilerde öyle boşlukları doldurmak icat edilen “ruh ikizliği” filan ne kelime. Olmuşsunuz işte…
Bizde eski bir tartışmadır; eser, hayatı olabildiğince gerçekçi bir biçimde taklit mi etmelidir yoksa tam aksine onun içinde yer almayan -ve hatta olağan şartlarda yer alamayacak olan- yanları mı aksettirmelidir? Başka bir ifadeyle, bir tiyatro ya da sinema eserini, içinde yaşadığımız dünyayı görmek ve anlamak için mi izleriz yoksa göremediklerimizi görmek, her günkü halimizden sıyrılıp belli bir süreliğine bambaşka biri olarak kendimizi başka bir gözle izleyip bulmak için mi?