15 Temmuz 2016 gibi… Bu girişimi yapanlar Truva atına gizlenen Aka askerlerinden farklı değildi. TSK’nın içine de aynen böyle sızmışlardı. Merak ettiğim husus şu: Truvalılar, Aka askerlerinin yaptığı bu sinsi plana rağmen şehri savunarak bu saldırıyı püskürtmüş olsalardı bunu bir kutlama törenine çevirecekler miydi? Sanmıyorum… O halde bu neyin anması ve neyin kutlaması? Bunu sadece dış güçlere bağlamak topu taca atmaktır. Bataklığınızı kurutmadıkça sinek üreten çok olur. Devletin başat kurumlarını bir takım grup, cemaatlere ve tarikatlara teslim ettikçe olacağı budur. Utanarak ve de sıkılarak ders almamız gereken bir süreçtir bu. Özellikle bazı yöneticilerimizin yurt dışı gezilerinde, yani dünya kamuoyu önünde bunu bir kahramanlık gösterisine çevirmesini gerçekten anlayabilmek mümkün değil.
Tıpkı, 23 Haziran 2022 tarihinde vefat eden İsmail Ağa cemaati lideri Mahmut Efendi’nin cenaze töreninde olduğu gibi, Menzil şeyhi Abdulbaki Erol’un cenazesinde de mahşeri kalabalığın olması, bazılarını şaşırtıyor, hayrete düşürüyor. Bu kadar sevgi ve kalabalık kimilerini ürkütüyor, tedirgin ediyor. 80’lerde Türkiye’nin her tarafından akın akın insanlar Menzil köyüne gidiyor, gidenler arasında bulunan sarhoşlar, ateistler bile hidayete erip dönüyordu. Orada on binlerce insana yemek veriliyor, ağırlanıyor, orada dünyası değişen insanlar bambaşka bir insan oluyordu. Yüz kişi gidiyorsa, doksanı mutlaka hidayete ermiş bir şekilde dönüyordu. Pek çok ülkücü ve solcu Menzil ziyareti sonucu sofi olmuşlardı. O günlerde en ilgi çekici gelişme ise, şarkıcı Ferdi Tayfur’un imam nikahlı eşi, Yeşilçam’ın önemli isimlerinden Necla Nazır’ın Menzil Cemaatine katılmasıydı
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı’nın 10 Mart 2023’te güncellenen sitesi şu cümlelerle başlıyor: “Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD, NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur. Bu doğrultuda, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur.
Özkan Uğur’un ardından yeniden dolaşıma giren MFÖ’nün eski kayıtları, videoları arasında en dikkat çekici olan 1988 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil etmeye giderken TRT’nin çektiği görkemli klipti.Klip, bugüne kadar kimsenin çıktığı görülmemiş Topkapı Sarayı’nın Adalet Kulesi’nin balkonunda başlamış, o günlerde müze olan Ayasofya’nın içinden devam etmişti. O şarkıyla Eurovision’a katılmak o yıllar için büyük bir cüretti.
Erdoğan birkaç gün önce şöyle dedi: “Türkiye’yi Avrupa Birliği kapısında elli yılı aşkın zamandır bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Önce Türkiye’nin (AB üyeliğinin) önünü açın, biz de Finlandiya’da olduğu gibi İsveç’in (NATO üyeliğinin) önünü açalım.” Herkes AB ile NATO’nun farklı ve bağlantısız teşkilatlar olduğunu biliyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın sözleri ne AB ne NATO yetkilileri açısından anlamlı değil. Ancak şunu soralım: Acaba Erdoğan’ın sözleri Türkiye toplumunun geneli için yadırgatıcı mı, normal mı? Tahminim bu sözlerin son derece normal ve akılcı görüleceği, hatta siyasi maharet nişanesi olarak takdir edileceğidir. Çünkü bizler için Batı bir bütün. Batı bizim için bir jeopolitik veya siyasi değil, öncelikle psikolojik bir muhatap. Benliğimizi kendi gözümüzde oluştururken bir karşıtlık olarak kullandığımız en temel referans. O nedenle Erdoğan’ın doğal İttihatçılığı toplumun ekseriyeti için kendilerinin de paylaştığı, bildik bir bakışı ve ruh halini yansıtıyor.