Savaşı televizyonlardan canlı olarak izleyişimizin 30 yıllık bir tarihi var. Başlangıcı, 1991’de Irak’a saldırarak ABD yapmıştı. Fakat bu defa sadece savaşın en kötü sonucu olan ölüm ve yaralanmaları değil, insanların çektiği öteki acıları da izliyoruz; bombalardan kaçmak için metroya sığınanları, artık boşalmış market stantlarını, başka bir ülkeye gitmek için tren istasyonlarında bekleyen iğne atsan yere düşmeyecek korkmuş kalabalıkları, sevgili kızı ile vedalaşan bir babayı, yeni doğmuş bebeklerin sığınaktaki görüntülerini…
Nasıl oluyor da tek kişinin yönettiği, demokrasiyle, eşitlikle filan alakası olmayan, oligarklarının zenginliği dillere destan olan bir devleti “iyi” bir şey olarak gören ve bu devletin bir başka devleti istila etmesini savunan kişi ve örgütler kendilerini “sosyalist”, “komünist” olarak düşünebiliyor? Soru yanlış anlaşılmasın, bu kişi ve örgütlerin “sosyalist”, “komünist” olmadıkları çok açık. Kendilerini niye böyle zannedebiliyorlar?
Ortada mazlum bir halk ve mazlum bir ülke var, işgal edilen onların ülkesi. Bazılarımız, siyasi ihtiraslarımızın ötesine geçemeyip, işgalcilerin safına düşebiliyoruz. Avrupa’ya kızanlar “İç işlerimize karışıyorlar, bağımsızlığımızı çiğniyorlar” diyorlardı. Şimdi içlerinden bazıları bir ülkeye tankla tüfekle girilmesine alkış tutabiliyorlar. “Çin ve Rusya’daki otoriter rejimlerin dinamiklerini anlamayan Batılı ülkeler Ukrayna’nın işgaline karşı koyamadılar.
ABD’lilere yıllardır sosyalizmi anlatan Bernie Sanders, Türkiye’de “ya hep ya hiç” demeyen herkese işbirlikçi diyenlerin, her gri alanı “kutsal mücadelenin önündeki engel” olarak görenlerin nasıl “amasız, fakatsız” Rusya’yı kınayamadıklarını, toplumsal uzlaşı ve birliktelik için ortaya atılan helalleşme söylemine karşı çıkarken nasıl kendilerini Putin ile helalleşirken bulduklarını görünce pek de şaşırmazdı.
Etno-kültürel ve siyasal alandaki kutuplaşmalar nedeniyle Türkiye’de kısa vadede geniş tabanlı bir uzlaşmayla yeni bir anayasa yapılması pek olanak dâhilinde görülmüyor. Fazıl Hüsnü Erdem, bu noktada, Türkiye’de kutuplaşmanın ve çatışmaların çözümü için “perakendeci anayasa yapım yönteminin” düşünülebileceğini söylüyor.