CHP içindeki ve etrafındaki bazı çevreler, Kılıçdaroğlu’nun 'toplumsal uzlaşma'ya yaptığı vurgulardan, muhafazakar seçmene gösterdiği ilgiden rahatsız. Kutuplaştırıcı, tekleştirici toplum mühendisliğine meraklı bir grup; medyada CHP merkezini topa tutan, siyaseti kutuplara çekmeye çabalayan bir eğilim içinde.
Siyasetin işi sadece dalgaların üzerinde sörf yapmak ya da dalgalara uyum sağlamak değil bazen de dalgakıran olmak. Dünyada popülizm çağında, bir de yüzde 50 artı 1 alanın her şeyi aldığı Türkiye’deki bu ittifaklar sisteminde siyasetçiler bunu unutmuş gözüküyor. Herkese seslenmeye çalışmak, çoğunlukla hiç kimseye seslenememekle sonuçlanabilir.
Twitch fenomenliğinden şöhret kazanmış Jahrein türü gençlik popülizmlerinin siyasetsizlik tasavvuru nasıl olur da tüm hayatı siyasallaştırma, biçimlendirme arzusundaki bir fikriyatla bütünleşir? Bu bir paradoks değil midir? Örneğin Mansur Yavaş onlara niçin İmamoğlu’nun ama özellikle Kılıçdaroğlu’nun aksine siyasal-üstü görünmektedir? Daha yakıcısı nasıl bu vaadlerin hiç birini değil taşımak, dillendirmeyen bile Zafer Partisi’nin etki alanına girebilmektedir? Zafer Partisi’nin bu söylemsel cazibesi nereden kaynaklanmaktadır
İngiltere’de BBC’nin yayımlamak istediği bir haber başsavcılık tarafından “ulusal güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle yasaklandı. BBC ve İngiltere devleti mahkemelik oldu. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan dava gösterdi ki: a) Devlet sırrı ve çıkarı söz konusu olduğunda, bireylerin endişeleri ve hakları İngiltere’de de ikinci plandadır, b) İngiltere’deki gazetecilikle Türkiye’deki gazetecilik arasında dağlar kadar fark vardır.
Bir Yaratıcıya ve O’nun Hesap Günü yarattıklarına bu hayattaki davranışlarıyla ilgili hesap sorarak vereceği ödül veya cezaya inandığı halde o Yaratıcının insan için koyduğu en temel ahlâkî ölçüleri çiğneyenler olgusu; yanısıra, inanmadığı için kendisine ‘herşey mubah’ kılmayan, bilakis bir ahlâkî alan içinde yaşamaya gayret edenler gerçeği, her iki durumun sebepleri üzerinde beni uzun uzun düşünmeye yöneltiyor.