Kızılay büyük ölçüde bağışlarla yaşar. Bağışçılar, bağışlarını Kızılay afet sırasında çadır satsın diye yapmaz! Kızılay’ın faaliyetlerini belirleyen tüzüğün hemen başında şöyle bir cümle bulunuyor: “Varlığı zamanla sınırlı olmayan TÜRKİYE KIZILAY DERNEĞİ Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yüksek himayeleri altındadır…” Cumhurbaşkanı bu cümleden ne anlıyorsa onu yapmalıdır.
Eğer yapabilirsek bir seçime gidiyoruz. Görünen o ki, öç almaya pek hevesli hale gelmiş olanlar, geçmişte karşı tarafta nasıl bir çaresizlik, nasıl bir öfke biriktirmiş olduklarının hiç de idrakine varmış değiller. Nasıl bir öç alma iştahına sebep olmuş olduklarının…
Gerçekte Akşener’in çok fazla seçeneği yok. Oyun böyle kuruldu. Kendisinin de dahlinin olduğu oyunun yarattığı tablodan memnun olmayabilir ama oyundan çıkmak için de çok geç kaldı. İYİ Parti cenahından ikide bir dillendirilen şikâyetler, artık “fazla naz” kapsamına girer oldu. Nazın fazlası ise sadece âşığı değil herkesi usandırır.
Sivil hayatın içinde kurumlaşmış bu yapıların değerini, bu yaşadıklarımızın ardından daha iyi anladığımızı sanıyorum. Suçlamak ve susturmaya çalışmak yerine, dinlemeyi tercih edebilmeliyiz. Yanlışları ve doğruları, geçmişi ve geleceği, partizan gözlüklerini çıkararak, daha doğru değerlendirebiliriz.
Bütün geleneksel tarım toplumları gibi gerek Avrupa Ortaçağı, gerekse Osmanlı devleti kendi özel hukukî kılığını giydirir köylüsüne. Onu özerk küçük üretim faaliyetinin evrenselliği içinde bırakmaz; kendine râm eder. Üzerine oturur, vergi-rant ödeyici tebası olarak yeniden tanımlar. Bağımlılaştırır ve özelleştirir. Kâh malikâne sayımlarına, kâh tahrir defterlerine kaydeder. Yüzyıllar sonra bazıları sosyo-ekonomik tarih yaptığını zanneder, bu defterler üzerinden. Dikkatli olmazlarsa, köylüye yaklaşımlarında devletin hukukî kategorilerinin ötesine geçemezler.