Kitaplar aslına bakılırsa tam da somut gerçekliğin dışını, iç gerçekliğimizin en geçilmez kısmını temsil ederler. En çok -neye ne kadar sahip olursak olalım- bir türlü yetmeyen hayatımızın üzerine çıkmak istediğimizde aklımıza gelirler. Yaşamak için yaşamanın ağırlığını hafifletir, hep başka türlüsünü akla getirir ve ayakta durmamıza yardım ederler.
Rakı, viski, votka filan yerine içilen “benzeri ürünler” her konuda hayatımızda. Ekonomik düzen, koşullar ve onun dallarından-budaklarından Aroma İmparatorluğu beslenmeyi “benzeri ürünler”e mahkûm ederken, temel ihtiyaçlar, giyim, eğitim, barınma vb. bile “benzeri ürünler”le sağlanıyor. İyimser bir bakışla “hayat benzeri” bir ömrü, demokrasi aromalı bir düzende, vb. yaşıyoruz. Öyle, vb. nedenlerle de ölüyoruz sık sık.
Yaklaşan seçimlerden ötürü, harareti artırmanın herkese zarar vereceği düşünülerek şimdilik bu tartışma buzdolabına kaldırılabilir ama ilelebet buzdolabında tutulamaz. Bu nedenle, taraflar eninde sonunda bu gerilimle yüzleşmek ve bir karar vermek mecburiyetinde kalacaklardır. Peki, kaçınılmaz an geldiğinde ne karar çıkacak diye sorarsanız, ben PKK’nin siyaseti geri plana çekme ve siyasi aktörleri susturma gayretinin akıntıya karşı kürek çekmekle eşanlamlı olduğunu ve nihayetinde ibrenin siyaseti göstereceğini düşünüyorum.
Aslında konu doğrudan kadınlar, insan hakları, yaşam tarzı başta olmak üzere genel olarak özgürlük ve demokrasiyle ilgili. İnanç, kimlik ve hayat tarzının kamplaşma konusu olmasından her kesim çok çekti. CHP geçmişinden taşıdığı yükün ve sorumluluğun farkına varmış durumda. Cumhuriyetin giderek demokratikleşmesi için önemli bir çaba içerisinde. AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın yaptığı ise bunun önüne geçmek ve kadınların yaşam alanına müdahale imkânını elinde tutmaktan ibaret.
1860’ta tarihe Huxley-Wilberforce tartışması olarak geçen ilginç bir tartışma yaşandı. Darwin’in teorisiyle ilgili bir konferansa dinleyici olarak katılan ikiliden Wilberforce kalkar ve Huxley’e büyükbabası tarafından mı, büyükannesi tarafından mı maymundan geldiğini sorar. Huxley, atasının bir maymun olmasından hiç utanç duymayacağı, ama yetenekleriyle zekâsını gerçeklerin üstünü örtmek için kullanan bir insanla ilişkili olmayı utandırıcı bulduğu cevabını verir. Wilberforce yaşıyor olsaydı, insanın sadece maymundan değil, 15 santimlik faremsi bir şeyden de geldiğini öğrendiğinde ne düşünürdü? “Keşke sadece maymun olsaydı” der miydi acaba?