47 senedir bağımsız bir ülke olan Angola’da halk geçen çarşamba 5. kez devlet başkanlarını seçmek için sandığa gitti. Ana muhalefet partisi tarihinin en yüksek oyuna ulaşsa da seçimleri 47 senedir olduğu gibi yine iktidar partisi kazandı. 500 bin kişinin öldüğü bir iç savaş yaşayan, elmas ve petrol kaynakları dünün Marksist gerillaları, bugünün paragöz elitleri tarafından sömürülen Angola’nın hikayesi, otoriter bir zihniyetin bir ülkeyi nasıl uçuruma sürükleyebileceğini, verimli bir vahada bile halkına nasıl susuzluk yaşatabileceğini gözler önüne seriyor.
Mubi’de, hakkında bugüne kadar da çokça şey okuduğum, o yıllarda hepimizi derinden sarsan Pippa Bacca hakkındaki belgeseli izliyorum: “I’m in love with Pippa Bacca”, Türkiye’de “Barış Gelini” olarak gösterimde. Film, Pippa’nın katilinin cinayeti işledikten sonra yakalanana kadar geçen zaman zarfında Pippa’nın kamerasıyla çektiği akrabasının düğününün hazırlık görüntüleri ile başlıyor. Bu bir roman olsaydı, yazar böyle sahneler eklemezdi kitabına, bir kurgu için çok abartılı. Ama gerçek hayatta olmuş işte.
Afyon’da genç bir kadın valinin olduğu, bir “Uluslararası Kadın Kültür Evi”nin bulunduğu da çok düşünülen, çok akla gelen bir konu değil. Afyon’un en ünlü yeri belki kalesi olabilir. O bile herkesin gözünde hemen canlanmaz. Afyon, uluslararası çapta konser ve festivallere de evsahipliği yapıyor. Bu festivallerden biri de Motorfest.
İngiltere’de şu anda iktidardaki Muhafazakâr Parti yeni bir başkan seçiyor ve seçilen kişi Başbakan olacak. Sona kalan iki adaydan biri olan Rishi Sunak, Boris Johnson’ın kabinesinde Maliye Bakanı, yani Başbakan’dan sonra “iki numara” idi. Şimdi belki de Başbakan olacak. Sunak’ın “Hint kökenli” ailesi İngiltere’ye 1960’larda Doğu Afrika’dan göçmüş. İngiliz medyasında Sunak’ın “Hint kökenliliği” ile ilgili tek bir satır (TEK BİR SATIR) görmedim. Ama Babadağ’ın yeni kaymakamının “Ermeni kökenliliği” hakkında Türk medyasındaki velveleyi gözden kaçırmak mümkün değildi.
Rus istihbaratının resmi açıklamasını doğru kabul etsek dahi savaşın ortasında Moskova’nın göbeğinde büyük bir istihbarat zafiyetini kabul etmek gerekecek. Bu tür bir saldırıyı organize edebilecek kapasitesi olduğunu varsaysak bile Ukrayna istihbaratının Dugina yerine daha ağırlıklı ve anlam kazandırabilecek bir hedefe odaklanması akla daha yakın gelmekte. Ne var ki, suikastın bu şartlarda bile vuku bulabiliyor olması hesapsız–kitapsız girişilen Ukrayna işgalinin Moskova’da açtığı derin çatlakları göstermesi bakımından kayda değerdir.