Türkiye Yüzyılı ‘kendimize ait’, ‘bize özgü’ bir faşizm teklif ediyor. Bu faşizmin ne kadar doğru ne kadar yararlı olduğu bir yana, ‘bizim için’ ne kadar normal olduğunun altını çiziyor. Çünkü ‘bizim’ geçmişten geleceğe uzanan hakiki ‘özümüz’ bu… Dolayısıyla ‘kendimiz’ olabilmek için söz konusu faşizmi istekle kucaklamamız öneriliyor. Yaşadığımız (ve yaşattığımız) her anımızda gururla taşıyacağımız, onur duyacağımız bir bayrak gibi…
Erdoğan’ın Sisi ile el sıkışmasının kendi başına bir manası yok, hadise kendi başına bir netice doğurabilir değil yani. Erdoğan’ın Sisi ile barışamayacağını varsaymış, bütün planlarını bu varsayımın üzerine inşa etmiş olanların, bilmem kaçıncı olarak bir defa daha gözlerine far tutulmuş tavşan gibi kalakalmalarının bir manası, bir neticesi var.
Hıncal’ın en parlak, en iyicil, en tatlı dönemi 1990’lardı… Özellikle 90’ların başı… O yıllarda Türkiye’ye özgür düşünceyi getiren adamın Hıncal Uluç olduğunu, Okan’ların, Cem’lerin onun paltosundan çıktığını savunan bile var. Bunu abartılı bulsam da Hıncal Uluç gerçekten de o yılların yenilikçilerindendi. Hayatla dalga geçen, rahat, öfkesiz bir hali vardı o dönemde. Elitist keyifçiliğin lideriydi.
Son hava operasyonunun ardından, sessiz kalan veya harekata sıcak bakan bir muhalefet görüntüsü ortaya çıktı. CHP, son yapılan oylamada yurtdışına askeri birlik göndermek için hükümete yetki veren tasarıyı reddetmişti. CHP bu tutumunu devam ettirebilecek mi?
Arjantinlilerin ve Arjantin muhiplerinin, ilk günden itibaren Messi’den tek bir isteği var: Maradona’nın yaptığını yapmak ve dünya kupasını Buenos Aires’e getirmek. Kendileri için olduğu kadar, belki ondan da çok Messi için istiyorlar bunu. Çünkü Messi’nin muazzam kariyerindeki tek eksiklik bu; her şeyi var ama dünya kupası yok. Ve Katar-2022 bu eksikliğini gidermesi için son şansı!