İktidarın siyasi ve toplumsal muhalefet üzerindeki baskısı arttıkça, Erdoğan’a ve Erdoğancılığa karşı büyüyen haklı öfke uzun bir tarihi olan “böyle bir iktidara hâlâ nasıl oy veriyorlar” sorusu üzerinden Erdoğancılara da yöneliyor. Eskiden ‘aydınlanmış’ muhalif kitlelerin kanaat önderlerinin pervasız bir ‘dürüstlük’le açığa vurduğu, muhalif tabanın da ‘kalemine sağlık’ nidalarıyla onayladığı bu seçim kaybettiren öfke şimdilerde istisnalar hariç pragmatik nedenlerle kuvveden fiile çıkmıyor ve kitleselleşmiyor. CHP, bütün anketlerde yüzde 30’dan yukarı bulunan kararsız seçmen oranını anlamlandırırken bu aldatıcı sessizliğin farkında olmalı, derin ve köklü bir geçmişi olan bu duyguyu seyreltecek bir siyasi önderlik sergilemeli.
Devletin yurttaşı, “cezayı görüyor ama (cezayı gerektiren) suçu görmüyor.” Devletin sertliğini görüyor ama şefkatini hiç görmüyor. Yerli sermaye denildiğini işitiyor ama ancak belli grupların sermayesini görüyor. Milletin huzuru dendiğinde kendinin bu milletin içinde sayılmadığını görüyor. Yoğun gözaltı ve soruşturma dalgalarıyla hukukun işlediğini keza görüyor ancak hukuka eşlik edecek ilkeleri, adalet hissiyatını hiç göremiyor. Hülasası, devletin devlet olduğunu unuttuğunu görüyor.
ABD, gücünü, dünyanın en parlak beyinlerini ve bunun yanında da ucuz işgücünü toplamasından ve tabii dünyanın birçok yerindeki askeri varlığından alıyordu. Ancak şu an bütün bu tabloyu anlamsız bularak kendini izole eden ve dijital teknolojideki üstünlüğünü de kaybetme riski olan bir ABD politikası söz konusu. Bu gerilim, son haftalarda, ABD’yi ziyaret eden Avrupalıların sınırlarda ciddi sıkıntı ve eziyetler yaşamasına da neden oluyor.
Siyaset, çoğu kez niyetlenmemiş sonuçlar üzerinden şekillenir. Görünen o ki; 19 Mart da AK Parti’nin niyetlerinin aksi bir resim ortaya çıkardı, hem ibreyi muhalefete taraf çevirdi hem de kendi zaafını gözler önüne serdi.
Rize’deki AK Parti seçmenlerinin bile seçimsiz ya da Rusyavari seçimlerin olduğu ve Reis’in bu yöntemlerle hep iktidarda kaldığı bir Türkiye hayali yok. Reis’in 1994’den beri yaptığı gibi seçimleri kazanması, zaten güçlü olduğu için bunlara tenezzül etmemesi gerektiği düşünülüyor. Yani İmamoğlu ile uğraşmak hayallerdeki kudretli Reis profiliyle uyuşmuyor.