Hindistan ve Türkiye'nin çok ortak noktası var. Ancak en başta geleni liderlerinin özellikleri. Modi'nin tartışmalı bir ülkede bir Hindu tapınağının temel taşını döşerken söylediklerini hatırlayın: "Yüzyılların bekleyişi sona erdi." Şimdi de Erdoğan'ın Ayasofya'da ilk Cuma namazında söylediği sözü hatırlayın: "Gençliğimizin en büyük hayali buydu ve bu gerçekleşti." Bunu düşünün…
Kendini Türk olarak görüp aşırı milliyetçi veya ırkçı bir zeminde hareket eden bu kesimlerin, Kürt dili ve TRTKURDÎ karşıtlığını anlamak çok zor değildir. Peki, Kürt olup, üstelik Kürtler adına siyaset yapan kimi kesimlerin TRTKURDÎ düşmanlığını nasıl yorumlamalıyız?
Olivier Roy’un Kayıp Şark’ın Peşinde’si çok şey öğrendiğim bir kitap. Yalnızca Afganistan’a dair değil aynı zamanda bir saha uzmanı olmanın nasıl olduğunu, sahada çalışmanın ne demek olduğunu öğrendiğim, bana göre denenmiş derslerle yüklü bir metin.
Türkiye seçimlere hazırlanıyor. Ülke ciddi bir siyaset krizinde. Ekonomi zorlanıyor. Toplumun geleceğe ilişkin endişeleri artıyor. Meselenin yalnızca bunlarla sınırlı olmadığını görebiliyoruz. Meclis'imiz yaşlı ve erkek. Yüzde 83’ü erkek olan TBMM’nin yaş ortalaması 50. Türkiye’nin yaş ortalaması ise 31. Siyaset yorgun. Ülkemiz nüfusunun yarısı kadın, büyük çoğunluğu genç.
Siyaset, Türkiye toplumunu artık yaşamayan ve bugünü öngörmesi bile mümkün olmayan bazı insanların ‘doğrularına’ esir etmeyi tercih ediyor. Korkak, kısır ve güdük bir siyaset bu… Niçin böyle? Çünkü siyaset devletle ilişkisini aşabilmiş değil. Devlet/siyaset ilişkisi siyaset/toplum ilişkisinin üzerine bütün ağırlığıyla çökmüş durumda. O kadar ki siyaset kendi eliyle (de) yarattığı, bizzat tanık olduğu toplumsal değişimi unutmuş gözüküyor, yok sayıyor, idrak edemiyor.