“Sonra pencereler bozuldu” diyorum, yazımın nağmesine, ritmine, nostaljisine güzel uyduğu için. Doğaya, havaya, insana, ‘dışa’ açılırdı pencere bir zamanlar. Eve mevsimi, sokaktaki hayatı önce o taşırdı... Manzarası kıpır kıpır olunca; dışında da, içinde de geniş pervazları olurdu eski pencerelerin. Pencere çiçeklerine, kedilere, dirseği nasırlı pencere insanlarına mahsus seyirlik pervazlar...
Arkaik Çağda Atina’dan bir gündelik hayat sahnesi. Bir su testisini (hydra) süsleyen, kırmızı zemin üzerine siyah figürlü bir resim. İÖ 530 dolaylarına tarihleniyor. Vücut hatlarını görece gizleyen, ağır, uzun ve bol giysileri içinde kadınlar, çeşmeden evlerine su taşıyor. Bu, ev dışına çıkabildikleri son derece nadir anlardan birini simgeliyor.
Güvenlik güçlerinin artık resmi üniformalarının bir parçası haline gelmiş büyük yüzüklerin anlamını Van Havalimanı’ndaki bir hediyelik eşya dükkanında daha iyi anlıyorsunuz.Bu havalimanını kullanan Van, Bitlis, Hakkari’de MHP ve İYİ Parti’nin oy oranlarının toplamı bile yüzde 5’in altındayken, havalimanının hediyelik eşya bölümündeki bütün yüzüklerin böyle olmasının ve bunun bu kadar rutinleşmesinin devlet için pek iyiye işaret olmadığı açık.
Ahmet Vehbi’nin İstanbul Notları’nda bu hafta büyük marketlerdeki istihdamı azaltan fakat pek de bir işe yaramayan otomatik kasalar, şehirler arası yolculuklarda ikram, konserlerde akbilli öğrencilere promosyon bilet, depozitolu ambalaj ve her yazın klasiği gürültü terörü var.
1970’li yılların ortalarında Almanya’da bir “Hitler patlaması” yaşanır. Yaşlı ve orta kuşak Almanların büyük bir kısmında Hitler’e dair meşum hafızayı geride bırakmaya çalışan bir ruh hali egemendir. Bu ruh hali, başta Yahudi soykırımı olmak üzere, Hitler döneminde yaşanan felaketlerin küçümsenmesini ve dahası Hitler’in asla taşımadığı “sevecen” bir kimlikle sunulmasını beraberinde getirir.