Süleyman’ı 1971 yılından, Mamak Askeri Cezaevi'nden tanıyordum. O dönem cezaevinde bulunan herkes onu tanır. İçimizde siyasi olmayan bir tek o vardı. İdama mahkum edilmişti ve cezasının onayını bekliyordu. Kısa boylu şişman bir genç adamdı. Bizler direniş yaparken, açlık grevinde iken aramızda dolaşır, kimseye bir zararı olmazdı.
16 gazetecinin aynı anda tutuklanmasını tesadüfi gelişmelere bağlamak inandırıcı olmaz. İktidarın o bölgede mevcut durumuyla yetinmek istemediği, baskı ve susturma rüzgârıyla tabloyu değiştirmeye çalışacağı akla geliyor.
Yaş haddi değişikliğinin tüm orgeneralleri ve/veya Kuvvet Komutanlarını kapsamayıp sadece genelkurmay başkanı için yapıldığı düşünüldüğünde sorulması gereken bir soru şu: Burada esas amaç, mevcut Genelkurmay Başkanının görev süresini uzatarak kendisinden istifade etmek mi, yoksa, uzatılan bu yaş haddini bir tür tıkaç olarak kullanarak alttan gelen kadroların terfilerini sınırlandırmak mı? (…) Hablemitoğlu soruşturması, MAK Alay Komutanına bu emri kimin verdiği sorusunu gündeme getirme ihtimali bakımından önem taşıyor.
Ekim 20020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Askeri öğrencilerle ilgili alınan kararların toplum vicdanını yaralaması ve adalete olan güveni zedelemesinden dolayı” avukatına bu davaların yeniden incelenmesi talimatını verdi. Yaşandığı günlerde bile ses getirmemiş, bugün ise kimsenin aklında olmayan iki yıl önceki cumhurbaşkanı inisiyatifiyle birlikte düşündüğümde, “acaba Harbiyelilerin tahliyesine siyaset mi yol verdi” sorusuna kafadan “saçma” diyemiyorum.
Pınar Gültekin davası ilk değil, son olması da mümkün değil. Erkeklerin evde yaygın şiddet uyguladığı bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye bu kategoride 152 ülke arasında 94. sırada yer aldı. OECD'ye üye 36 ülke arasında ülkemiz zirvede. Yani okumuşu, okumamışı, hakimi, doktoru, profesörü, hamalı evde karısını ve çocuklarını dövüyor.