Siyaset, çoğu kez niyetlenmemiş sonuçlar üzerinden şekillenir. Görünen o ki; 19 Mart da AK Parti’nin niyetlerinin aksi bir resim ortaya çıkardı, hem ibreyi muhalefete taraf çevirdi hem de kendi zaafını gözler önüne serdi.
Rize’deki AK Parti seçmenlerinin bile seçimsiz ya da Rusyavari seçimlerin olduğu ve Reis’in bu yöntemlerle hep iktidarda kaldığı bir Türkiye hayali yok. Reis’in 1994’den beri yaptığı gibi seçimleri kazanması, zaten güçlü olduğu için bunlara tenezzül etmemesi gerektiği düşünülüyor. Yani İmamoğlu ile uğraşmak hayallerdeki kudretli Reis profiliyle uyuşmuyor.
Grok bence dürüst cevaplar verdi ve birçok kaynaktan çıkarım yaparak ülkemizin ve X’in nasıl göründüğünü de ortaya koydu. Derdimizi yapay zekaya anlatabildik ve anlaşılabildik. Hans pardon Grok anladı, Hasan pardon Hükümet de anlamadı demeyelim.
Fikrini ve yaptıklarını beğenmeseniz de sadece siyasi iradenin talepleri ve gündelik siyaseti doğrultusunda birilerinin cezaevinde olması; siyasi iradenin talepleri ve gündelik ihtiyaçlarının yarın hangi birinizin (birimizin) hangi hakkını ihlal edeceğini bilemediğimiz bir düzene sebep oluyor ve nefes almamızı imkansız kılıyor. Üstelik rövanşist, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı iklime de maalesef zemin hazırlıyor. Aklıselimi ve makuliyeti yaralıyor. Tam da bu sebeple bugün hepimizin politikayla ilgilenmesinde yarar var. Rand’ın dediği gibi, politikayla ilgilenmeyeceğimiz günler için.
Yürüyüşlü, mitingli “TÖS Boykotu” 56 yıl önce geçti tarihe… Öğretmenler dört gün derslere girmedi. 12 Mart askeri darbesi henüz yapılmadığı için boykota katılanlar sadece Milli Eğitim’e “çağrılıp” sorgulanıyor. Disiplin cezaları ve 11 ihraçla yetiniyorlar. Mehmet Doğan kitabında o günleri “Durun bakalım, destur deyin, biz de varız” diyerek de özetliyor. Bugün “Sattığın neyse ben almam” diyenlere bile yapılanları görünce, o cümlesi benim için “atasözü” hükmünde, kıymetinde…