İsmet İnönü’den Ecevit’e, Celal Bayar’dan Demirel’e, Erdoğan’a, Bahçeli’ye uzanan bir yelpazede kesintisiz bir biçimde dile getirilen “Misak-ı Milli meselemiz” siyasetçilerin ağzından çıktıktan sonra buharlaşmıyor, Türkiye’nin komşuları onları ‘ciddi’ notuyla kayıtlara geçiriyor. Belki de bazı kayıtlarda Çehov’un ünlü metaforu da hatırlatılıyordur: “Eğer ilk sahnede duvarda bir silah asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar.”
UCM faaliyete geçtiği 2002 yılından bu yana 67 adet tutuklama emri vermiş, yargılananların hepsi ise kendi hükümetleri veya sığındıkları ülkelerin hükümetleri tarafından mahkemeye teslim edilmiştir. Şimdiye kadar görülen davaların hepsi Afrika ülkeleriyle ilgilidir. Bu nedenle Afrika’lı bir çok yorumcu UCM’ni Batının tekelinde olan bir örgüt olarak görmekteler. Son olarak UCM Savcısı İngiliz uyruklu Karim Khan, Myanmar Cuntasının lideri General Min Aung Hlaing aleyhine bir dava açarak tutuklama emri çıkartılmasını talep etmiştir. Böyle bir karar çıksa dahi uygulama ihtimali Myanmar’da rejim değişikliği olmadıkça pek görünmemektedir.
Selahaddin geri dönüyor. Çünkü Kürtlerin kurtuluşu, Türklerin çıkış yolu onda. Hatta Arapların selameti de onda. Selahaddin’in dönüşü, Ortadoğu’daki milletlerin onurunun ayağa kalkması olduğu kadar, Ortadoğu’ya musallat olmuş Batılıların da hadlerini bilmeleri anlamına gelecek. Yeter ki üç milletten torunları bu bilince ulaşsın.
İktidar Suriye ve Esad politikasını bir mezhep taassubu ile belirlemedi. Öyle olsaydı, sünni diktatörler Bin Ali, Kaddafi ya da Mübarek’e de destek çıkması beklenirdi.
Ana ortada mezhebi ya da ideolojik bir taassupla 50 yıllık bir aile diktatörlüğünü, kendi şehirlerini bombalayan eli kanlı diktatörü destekleyen muhalifler olduğu açık. Üstelik Nusayrilere karşı mezhepçiliğin Cumhuriyet tarihindeki izleri hala arşivlerde dururken.
Adaya koca koca, yıkılası beton yapılar yapıldı. Vatandaşın giremediği bir takım yapay beton kaleler inşa edildi. Siluet ve doğal yapı yok edilerek ada bir post-modern gecekondu mahallesine dönüştürüldü. Yazın nefes almak ve denize girmek isteyen yüz binlerce İstanbullu, yanı başlarındaki bu adalardan faydalanamıyor.