Yolsuzlukların Kürt barışından daha önemli olduğunu çok büyük bir keşif yapmış gibi coşkulu bir dille söylemiş Mahsun Kırmızıgül. Barış isterken yolsuzluğa karşı çıkmak mümkün değil mi? İkisi bir arada istenemez mi? Öyleyse yolsuzlukla barışı karşı karşıya koymak neden? Yolsuzluk bugünün sorunu değil, dün de daha az önemli değildi ve dolayısıyla bugün onu yeni bir durummuş gibi barışın önüne koymak ciddi bir muhakeme eksikliği ve mantıksızlıkla malul olmak değilse sadece bir bahaneden ibaret görünüyor.
Edebiyat tarihçisi Nuri Sağlam’ın edebiyat dünyasını ayağa kaldıran tespitine göre Kemal Tahir’in Kurt Kanunu’nun 1980 sonrasında Tekin Yayınevi’nce gerçekleştirilen baskılarında yapıtın 1972 tarihli baskısında yer alan, Kara Kemal karakterinin öldürülmesiyle ilgili bölümler çıkarılmış. Bu bölümün 12 Eylül sonrasındaki baskılarda ortadan kalkmış olmasında insan ister istemez siyasi bir gerekçe aramaya eğilimli oluyor. Karşılaştırmak amacıyla Kurt Kanunu’nun Bilgi Yayınevi’ne ait 1969 tarihli ilk baskısında ilgili bölümü aradım: Ancak 1969 tarihli baskıda da 1972 baskısında yer alan kısım bulunmuyordu. Hatta 1969 tarihli baskının ilgili sayfalar özelinde İthaki ve Ketebe baskılarıyla aynı olduğunu gördüm; yani Murat karakterinin Kara Kemal’in intihar etmediğini iddia ettiği kısımlar ilk baskıda yok.
Lozan hayallerimize son verdi diye düşünenler var. Sanki birileri vermeye, Kürtler de almaya kabil ve hazır idi ama Lozan geldi ve buna mani oldu. Yüzyıl önceki altın fırsatı kaçırdık diye hayıflanıp Lozan’ı bir nevi dilek ağacı veya ağlama duvarı haline getirenler var. Zamanın Kürt ecdadına yeterince meseleye asılmadıkları için verip veriştirenler var. Bu işin sadece bir kağıda birşeyi sokuşturmayla hallolmuş olacağını zanneden yaklaşımlar onyıllardır Kürtlerin tasavvurunu meşgul ediyor. Lozan’a veya Washington’a Lozan temalı protesto seferleri düzenleyenler olduğu gibi kurtuluş ateşini oradan yakmak isteyen naif çabalar da göze çarpıyor. Ancak bunların hepsi yanlış bir varsayım üzerine kurulu. Milliyetçiliğin hem Kürt hem de Türk versiyonları olayın Kürtlerin etrafında döndüğünü retrospektif bir yanılsama ile düşünüyor bir süredir. Halbuki Lozan bir sebep değil bir sonuç.
Bugün Türkiye'de yeni bir barış ihtimali konuşuluyor. PKK'nın silahlı mücadeleyi bırakması, sadece politik bir gelişme değildir; aynı zamanda hafıza rejiminin değişmesi için bir fırsattır. Barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, yaraların tanınmasıyla, geçmişin bastırılmamış bir şekilde anlatıya dönüştürülmesiyle mümkündür. Çünkü barış, unutmakla değil geçmişle etik bir yüzleşmeyle kurulur. Bu sürecin etik temeli ancak toplumsal hafızanın onarılması, inkâr edilenin tanınması ve suskunluğun anlatıya dönüştürülmesiyle atılabilir. Roboski, Cizre, Diyarbakır Cezaevi, Lice, Şırnak... Bu isimler sadece acının değil, hatırlanmaya direnen hakikatin de adlarıdır.
Amedspor, sadece bir futbol kulübü değil, aynı zamanda bölgenin sosyo-kültürel dinamiklerinin bir yansıması ve toplumsal barışın önemli bir sembolüdür. Barış sürecinin ruhuna uygun olarak, kulübün demokratik, şeffaf ve kapsayıcı bir şekilde yeniden yapılanması hem sportif başarıyı hem de toplumsal birliği güçlendirecektir.