Kontrolsüz ve plansız siyaset, sonunda toplumsal tepkiselliği beraberinde getirmiş durumda. Zaten büyük bir ekonomik sıkıntı içinde olan, işsizlik yaşayan, geçim derdine çare bulamayan halk kesimleri, Suriyeli sığınmacıyı bütün bu dertlerin nedeniymiş gibi görmeye başladı.
AK Parti’nin ağır sorunları var. Çözüm, öncelikli olarak, rasyonel bir tahlili gerektirir, “wishful thinking”i değil. Gerçi wishful thinking de iyidir ama Yasin Aktay’ın “AK Parti’ye ciddi bir kayış görüyorum” ve “Kopuş varsa da bunun Kürtlükle alakası yok” cümlelerinde olduğu gibi abartıldığında insanın kafasını duvara çarpması ihtimali de yüksektir.
Bu dizi, çeşitli tarihsel ve teorik boyutları kurcalaya kurcalaya tıngır mıngır uzarken, anlatmak istediğim hemen herşeyi kapsayan taptaze bir örnekolay çıkageldi Bosna’dan. Oysa ben daha milliyetçilik sorunları ve varyantlarını yazmamıştım. Ama o kadar çarpıcı ve yakıcı ki. İster istemez bir parantez açıp araya alıyorum.
Mahalle dışının öfkesi, mahallenin öfkesinin yanında leblebi çekirdek gibi kalır. O nedenle kendi mahallesinin öfkesine maruz kalmayı göze alarak kuşku duymaya, merak etmeye devam eden birinin cesareti, arkasına kendi mahallesinin alkışını alarak başka mahallelerin kirinin pasının peşine düşen birinin cesaretinden çok daha kıymetlidir. Bugün size bu cesareti gösterebilmiş bir gazeteciyi anlatacağım.
Suyu düşmanından bile esirgemenin ayıp görüldüğü, herkesin herkese verecek bir bardak suyunun olduğu bir ülkede, suların gürül gürül aktığı bir şehrin başkanı “yabancı uyrukluları” susuzlukla terbiye etmeyi düşünebiliyor ve daha kötüsü bu sosyal medya mesajının altında binlerce kişi “adam gibi adam” olan başkanı tebrik kuyruğuna giriyor. Üstelik Bolu, “yabancı uyruklular”ın o kadar da kötü insanlar olmadığını bilmesi beklenen bir şehir. 12 Kasım 1999 Bolu-Kaynaşlı-Düzce depreminde şehrin yardımına “yabancı uyruklular” da koşmuştu.