Kaptan Nemo’nun romandaki tıpkı karakteriyle bir kıyı kasabasının zeki, bilge balıkçısı “Özgür Kaptan”, o kasabadan feci bunalan Madam Bovary’nin göçmen “Bayan Arya”, Fyodor Karamazov’un sonradan görme Ferdi Ağa, Goethe’nin Mephistopheles’inin ağayla işbirliği yaparak kasabaya gelen devletlû işadamı “Mâlik Bey” olduğu bir roman düşünün.
Böyle zor bir ülkede radikal modernleşme deneyimleri Kabil ve bir kaç şehrin dışına çıkamadı, daha radikal modernleşme adımları geleneğin sert kayalarına çarptı, orduda örgütlenip darbeyle devrim yapan komünistlerin neden olduğu kaos ve işgal ülkedeki direnişin İslami rengini belirledi, ABD işgali ise bu rengin iyice koyulaşmasına neden oldu. Ve sonuç; Taliban...
Haffner, Nazilere karşı koyacak takati olmayan Almanların kendilerini rahatlatmak için üç yola başvurduğunu söyler: Birincisi, kendini kandırmadır; Nazilerin acemi oldukları, yönetim işini beceremeyecekleridir… İkincisi hayata küsmedir; elini ayağını yaşamdan çekmek, sonsuza kadar pes etmektir… Üçüncüsü ise geri çekilmektir; gerçeği görmek ama ona saldırmak yerine ona sırtını dönmektir.
Siyasette maksimalizmin ve özcülüğün muhtemel maliyetleri, ancak ortalık soğuduktan sonra anlaşılır. Varılan nokta ile maksimalizmin ve özcülüğün tuzağına düşülmeseydi ortaya çıkacak sonuç karşılaştırıldığında çekilen ‘ah vah’ların yüksekliği, düşülen tuzağın derinliğini gösterir. Türkiye, tek adam yönetimi iyice kökleşmeden önce bu ‘ateşli’ çocukluk hastalıkları yüzünden çok büyük iki fırsatı kaçırdı.
Solda, Atatürk bir Cumhuriyet Balosu’nda. Batı’yla bazen savaşan, ama çoğu zaman sevişen Türk modernist milliyetçiliğinin alla franca’lığının somut ifadesi. Sağda, kadınlara ilişkin bütün hükümleri dahil, şeriatı (kendi yorumuyla) hayatın her alanına uygulamak iddiasındaki Taliban’ın üçüncü başkomutanı Mevlevi Hibatullah Ahundzâde.