Eğer bir ideolojiye yatkınlığımız olmuşsa veya hâlâ varsa, bu durum zihniyet bileşimimizin söz konusu ideolojiyi (bilinçdışı adaptasyon nedeniyle) daha doğru ve ‘çekici’ kılmasından kaynaklanıyor. Kendimizce farklı ideolojileri mukayese edebilir, tartabilir, belirli birini ‘rasyonel’ analiz sonucu seçmiş gibi hissedebiliriz. Ne var ki bilinç bu tür seçimlerde genellikle arka planda kalıyor.
Marksizm (veya solculuk) onlar için sadece insanların kafalarında kırılacak bir sopa. Artık hiçbir tutarlılığı kalmamış, paramparça bir zihinsel çöplükte yaşıyor; çıkışsız, umarsız bir hınca sarınıp, hâlâ en ufak bir umut, bir olumluluk, bir parça enerji taşıyan ne varsa kendileriyle aynı çukura çekmeye çabalıyorlar. (Halil, imdi bu sözü eğri büğrü söyleme. Bütün bunları nereden biliyorsun? Kendimden biliyorum.)
Son aylarda epeyce karamsarlık iyimserlik tartışması yaptık. “Durum değişmez, değişse de değişmez” diyenlerin, içinde yaşadıkları ortamı tanıyamadıkları inancındayım. Aydınların temel sıkıntılarından birisi, toplumda kendi ritmi içinde olgunlaşan yeni yönelimleri anlamakta güçlük çekmeleridir.
Herkes aynı duygularla, aynı yoğunlukla, aynı düşünceyle, aynı acıyla dolaşmayabilir. Kimi fotoğraf çektirir, kimi durup hatırlamaya çalışır. Kimi pür dikkat kesilir, kimi bir göz atmakla yetinir. Kimi üç-beş saatini adar, kimi bir tur atıp çıkar. Fakat tepkiler ve duygular farklı farklı olsa da, eser varlığıyla tarihe dönüp bakmak için bir kapı aralıyor. Bir fırsattır bu; yüzleşmeye gerçekten niyet varsa aralanan bu kapıdan girmek gerekiyor.
Önceki gece maçı seyrederken üzüldüm, öfkelendim. Fenerbahçe çok iyi başladığı ve götürmeye kararlı olduğu maçı, bence hakem hatalarının da etkisiyle kaybetti. Savunmanın belkemiği Kim Min Jae’nin, Fenerbahçe 1-0 öndeyken, 23. dakikada ikinci sarı karttan atılması, maçın seyrini değiştirdi. İkinci sarı karta neden olan, eski deyimle ‘nizami şarj’ denilebilecek bir pozisyondu.