GÜNÜN YAZILARI

Abdülhamid-Mithat Paşa tartışması! Sürgüne mi gönderelim burada mı yargılayalım?

II. Abdülhamid, Anayasa'ya muhalif olan grupların eylemleri nedeniyle İstanbul’da cezalandırılmalarını istemiş ve sürgüne gönderilmelerine karşı çıkmıştır. Sadrazam Mithat Paşa, sorunu Vekiller Heyeti’ne getirmiştir. Eylemcilerin yargılanmadan derhal sürgün cezasına çarptırılmalarını Padişah'tan istemiştir. II. Abdülhamid, görünüşte de olsa yargılama yolunu önermiştir.

Farklı bir ‘millilik’ mümkün!

Yargıtay’ın bir dairesinin Anayasa Mahkemesi’ni topluca ‘gayrı milli’ ilan etmesine ve ‘milli yargı’ kavramının bir bağımsızlık nişanesi olarak kullanılmasına tanık olduk. Söz konusu mantık şöyle işliyor. Yargının millilik vasfıyla tekleşip devlete bağlanması aslında ‘demokratiktir’, çünkü milletin iradesini içerir. Nitekim milli yargı devletle bütünleşmiş olan milletin hak ve çıkarlarını ‘gayrı milli’ unsurlara karşı korumakla mükelleftir… Bu jargonun özü şu: Devletle bütünleşmiş siyaset ‘halkın iradesini temsil’ etmekle kalmaz, ‘milletin iradesini teslim’ alarak tümüyle kendisinde toplar. Apaçık şekilde bir homojenleştirme, pasifleştirme, giderek ideolojik esaret üretme projesi ile karşı karşıyayız. Yeni İttihatçılık ağrı kesici bağımlılığı gibi… Kendini iyi hissetmek için hastalanmayı kabulleniyorsun, hastalık ilerledikçe iradeni başkasına teslim ediyorsun… Önümüzde kısa bir süre var. Bakalım Türkiye toplumu farklı bir milliliğin mümkün olduğunu idrak edebilecek, hastalanmayı reddedecek basirete sahip olduğunu gösterecek mi?

Resmiyetin ağır gölgesi altında protestolar: İngiltere’den neyimiz eksik?

7 Ekim’den bu yana İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü insanlık dışı harekatı tel’in etmek gayesiyle yapılan protestoların zaman içindeki değişimi, Türkiye’de her türlü sivilliğin nasıl resmiyet tarafından sindirebildiğine iyi bir örnek teşkil ediyor. Toplumsal ve politik olanın alanından uzaklaştırılan ve bireyselleşmeye mahkum edilen protestolar, şimdi Instagramize edilmiş şekilde ve psikolojik güdülere indirgenmiş görünümleriyle ortaya çıkmaya başladılar: Çilekeş tavırlarla “vah halimize ki bir buçuk milyar Müslüman otuz milyon Yahudi’nin zulmüne engel olamıyoruz”, “ey Filistinliler! Sizin imanınız bizi yerin dibine sokuyor” diye ah vah ederek sosyal medyada günah çıkarılıyor; haneiçi alışverişlerle sınırlı boykotlarla vicdanlar sükunete eriyor. Dünyanın her köşesinde ise İsrail’i kınayan büyük çapta, etkili ve harikulade organize edilmiş protestolar düzenleniyor. Bu protestoların hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda yarattığı yankı da aynı ölçüde derinlikli oluyor. Oysa Türkiye’de düzenlenen protestolar, kitlesellikten, protest bir duruştan ve özellikle de politikadan azat edilmiş ve bireyselleşmiş bir görünüm arzediyorlar. Peki neden İngiltere’de, Norveç’te ve diğer pek çok ülkede, geniş yankılar uyandıran adına layık protestolar Türkiye’de düzenlenemiyor?

Yasaklanan Cumartesi Anneleri için olumlu adımlar

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda HEDEP Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki’nin Cumartesi Anneleri’ni hatırlatması üzerine İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “Cumartesi Anneleri ile ilgili biz iyi niyetliyiz, onlar da zaten mağdur” diyerek devreye girdi. Yerlikaya “Sayın Cumhurbaşkanımız da kabullerinde aynı şeyi söylemişti. O zamanki sözünden hareketle bu olayı suhuletle, en güzel şekilde çözeceğiz” sözleriyle Cumartesi Anneleri'ni umutlandıran bir vaadde bulundu.Cumartesi günü Galatasaray Meydanı'nda buluşan ve taleplerini dile getiren annelere Polis müdahale etmedi.
- Advertisement -

AB Komisyonu Türkiye Raporu

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu 2023 Türkiye raporu, diğer aday ülkelerin raporlarıyla birlikte 8 Kasım 2023 günü yayınlandı. Türkiye için 1998 yılında başlayan yıllık rapor dizisinin 25'incisine gelmiş olduk. özellikle üzücü olan tarafı Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra gündeme gelen Batı Balkan ülkeleri (Sırbistan, Arnavutluk, Karadağ, Kuzey Makedonya) ile müzakerelerin hızlandırılmasının ve Ukrayna ile Moldova ile katılma müzakerelerinin de başlamasının, ayrıca Bosna-Hersek ile Gürcistan’ın aday olarak kabul edilmesinin Komisyon tarafından ayrı ayrı önerildiği bir dönemde ülkemizin tamamen dışlanmış olmasıdır. İlk raporun yayınlandığı gün Müsteşarımız rahmetli Büyükelçi Korkmaz Haktanır’la birlikte Almanya’nın henüz Berlin’e taşınmamış olan başkenti Bonn’a gidiyorduk.

En Son Çıkanlar