Yarım binyıl önce veba salgınından, gelen gemileri karantinada tutarak kurtulan Venedik, bu kez aynı dirayeti gösteremeyince koronanın Avrupa kapısı oldu ve kapitalist piyasa kırılganlığının yüzyıllarca gelişmenin ardından nasıl da arttığının karşılaştırmalı ölçütüne dönüştü. Koronanın iklim kriziyle çakışması; metafizik girdaplara kapılmaya hazır modern insanı “Korona doğanın kendini yok eden insandan intikamı mı?” sorusuyla yüzleştirmekte gecikmedi. Ama ne olursa olsun ikisinin zamansal çakışması modern insanın siyasi ve yaşamsal tercihlerini üzerine tekrar değerlendirmeye ve daha şuurlu kararlar almaya teşvik edeceğine dair yeterince işaret var.
Cumhur İttifakı, kamusal alanda sadece kendi istediği seslerin çıkmasını istiyor. Muhalefetin bütün argümanlarını gayri-hukuki ilân ediyor; bunların kamuoyunda konuşulması ve tartışılmasını engellemeye, muhalifleri sessizliğe mahkûm etmeye çalışıyor. Bu bağlamda Davutoğlu’nun “susturucu” metaforunun olan biteni çok iyi resmettiğini düşünüyorum.
Yabancı turizm çok ağır basıyordu. Hatta son dönemde yüksek fiyatlar nedeniyle yerli turist yurtdışı tatili tercih eder olmuştu. Ama şimdi bizim uzun süre yabancı turist beklememiz gerçekçi değil. Yoğun turist alan ülkelerden İspanya 14 gün karantina koşulu koydu.
DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu yayımlamaya devam ediyoruz. “Demokratik Açılım”ın bitmesinden sonra Türkiye tekrar yoğun ve kanlı çatışmalara sahne olmaya başladı. Fakat hiç beklenmedik bir anda, adına “Çözüm Süreci” denen yeni bir görüşmeler zinciri başladı. Bu bölümde Çözüm Süreci’nin nasıl başladığını ele alıyoruz. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)
Çağdaş tarihçilikte yok, “yazanın yapana sadık” kalması ve dolayısıyla güya “değişmeyen hakikat”ın aynen öyle, değişmeden kalması diye bir zaruret. Tabular yok, kudsiyetler yok. Sınırsız inceleme ve araştırma özgürlüğü var, üzerine hiçbir iktidar gölgesi düşmeksizin. Tarihçinin biricik sadakati gerçeğe, yaklaşabildiğimiz kadarıyla gerçeği kovalamaya olmalı.