Bu ülkenin en tahammülfersâ siyasi ikiyüzlülüklerinden biri, ABD’nin Suriye’den çekilme kararından sonra yeniden hortladı: Kendi siyasi çıkarlarıyla uyum içinde olduğunda ABD ile birlikte davranmakta hiçbir beis görmeyen birilerinin, devran dönünce başka birilerini “Amerikan uşaklığı”yla suçlama ikiyüzlülüğü... Ve hiçbir siyasi akım bu ikiyüzlülükten münezzeh değil.
ABD gibi bir süper gücün, Monroe Doktrini (2 Aralık 1823) gibi izolasyonist bir politikaya gelip de 21. yüzyılda sarılması, kısacası bütün dünyadan geri geri gidip kabuğuna çekilmesi, kabul edilemez. Dolayısıyla Trump’ın bu kararının hayata geçip geçmeyeceği diye bir sorun var. Başkan Trump’ı zor günler bekliyor.
Fakat bir dönemin galipleri ez kaza mağluplara dönüşürse… Objektif gerçekler gibi sübjektif değerlendirmeler de altüst olacak. O zaman tarihçiler, düşen veya modası geçene de, onunla birlikte çıkan ve inen ikincil aktörlere de özel bir ilgiyle eğilecek. Bir zamanlar yazılması mümkün olmayan, cesaret edilemeyen şeyler yazılır olacak.
Doğal anne baba olmak, yapılan yanlışları üstlenmek artık çok “demode” bulunduğundan, acıdan kaçınan, “reklamlar”daki gibi “kusursuz ve mutlu” anne babalar olunmaya çalışılıyor. Freud’un tavsiye isteyen bir anneye verdiği cevap anne babanın bir ideale erişmesinin imkansızlığı notu düşülerek hatırlatılıyor: “Ne isterseniz yapın, nasıl olsa kötü olacak.”