Kimilerinin “siyasetsiz siyaset” diye kavramsallaştırdığı, sokak aktivizminden uzak duran, kimlik merkezli gündem üzerinden çatışmaktan kaçınan yeni çizgiyi ben son derece akılcı, doğru bulanlardanım. Bu da Türkiye için yeni bir gerçek ve buradaki siyasal ezberlerimizle de yüzleşmemizde fayda var.
Verhaeren’in etkileyici yanı, büyük idealleri uğruna hayattan ve insanlardan kaçmakla dünyayı olanca sefaleti, gürültüsü, kirliliği, modern alt-üst oluşları, trenleri, gemileri, köylüleri, hazları ve ızdıraplarıyla üstlenme arasında gidip gelen bir şairin genellikle olanın aksine ikinci yolu seçerek kaderini en çılgın derinliklerine kadar neşeyle ve cesaretle karşılamasında yatar.
Bırakın muhalifleri, zamanında bütün bu sloganları atmış, mahzun Ayasofya fotoğraflarıyla hüzünlenmiş insanların bile tek bir tweet atarken kırk kere düşündüğü, adaletsizliklerin, kayırmacılıkların çıplak gözlerle görünür hale geldiği bir ülkede yeni nesilleri zincirlerin kırıldığına ikna etmek mümkün mü?
Tutun ki biyolojiden söz ediyoruz. İki büyük tasnif katmanı var: cins (genus) ve tür (species). Geçmişte garip bir kuş bulmuş; hem bir cins hem bir tür olduğuna (yani o cinsin içinde başka bir tür olmadığına) karar vermiştik. Cinsine Feodalizm, türüne de Feodalizm feodalizm demiştik. Fakat şimdi az çok benzer başka kuşlar da çıktı karşımıza. Bunları da aynı türün içine mi sokacağız? Yoksa o cins içinde başka türler mi icat edeceğiz? Cinsin adı gene aynı mı kalacak? Klasifikasyon şemamızı nasıl değiştireceğiz?
Pink Floyd’un bana göre en içli iki şarkısından birinin Vera Lynn’i, geçen ay 103 yaşında Sussex’teki evinde çevresinde sevdiği insanlar varken yaşlılığa bağlı sebeplerle öldü. Başbakan Boris Johnson bir taziye yayımlayarak “Vera Lynn’in çekiciliği ve sihirli sesi karanlık zamanlarda ülkemizi büyülemiş ve moralimizi yükseltmiştir. Sesi ile gelecek nesilleri de etkilemeye devam edecek.” dedi.