Türkiye’nin yetişmiş jeologları, deprem bilimcileri var, tehlikenin ne olduğu ve hangi tedbirlerin alınması gerektiği de herkesin malumu. Ama profesörün 1940’da söylediği “Salâhiyettar makamlar ileride vuku mümkün zayiatı önlemek üzere lazım gelen tedbirleri almaya karar vermiş bulunmaktadırlar" cümlesinin gereği hala yerine getirilmedi.
Elazığ’da, en büyük can kayıplarının yaşandığı binalara bakıldığında, eksik malzemeyle yapılmış, beton dayanma süresi bitmiş, mühendislik hizmeti almadan inşa edilmiş binalar olduklarını görüyoruz. Bölgede inceleme yapan inşaat mühendisleri odalarının temsilcileri, bu eksiklere dikkat çekiyor.
Dünya medyasında bugün corona virüsü etrafında yaratılan panik ve endişe ortamı kısmen Çin’in tek parti rejimine olan güvensizliği yansıtsa da, zihinlerimizde bu ülkeyi sarmaladığımız egzotik, ırkçı, basmakalıp sıfatların rolünü de göz ardı etmemek gerek. Gizemli virüsler, genetik deneyler, kabus bilim-kurgu senaryoları sanki Çin’e daha çok yakıştırılıyor; öyle olunca sanki daha çok reyting alıyor.
İktidarın, bir zamanlar ölümüne savunduğu birçok dava için “bunlar bizi zor durumda bırakmayı amaçlayan yargı tuzaklarıymış, fark edemedik, aldatıldık” bahanesine sığınmaktan başka çaresi kalmadığında, hukuk-akıl-vicdan dışı davalar yarışmasında birincilik için çok sayıda aday olacak. Bence kamuoyu bu yarışta birinciliği Harbiyelilerin davalarına verecek.
Devlet, deprem öncesi için somut ve radikal bir hazırlık içinde görünmezken, çoğunluğu fay hatları üzerinde yaşayan insanlar da haklı olarak 1999’da bir gecede çıkarılmış ve hala cep telefonu faturalarıyla ödemeye devam ettikleri deprem vergilerinin nereye gittiğini soruyorlar.