Terörle bu ülkeye diz çöktürtmek istiyorlar. Seçtiğimiz liderleri korkutarak, sindirerek teslim almak istiyorlar. “Erdoğan gitsin, hükümet istifa etsin” diyenler aslında terörün vermek istediği mesajı kısa yoldan iletmiş oluyorlar.
Siyasal şiddet icrasında etkili üç öğe vardır: Saldırgan(lar), mağdur(lar), tanık(lar). Siyasal şiddet eyleminde meşruiyeti tanık belirler. Eğer tanık kendisini mağdurla özdeşleştirip eylemi canice buluyorsa, saldırgan amacına ulaşmaz. Ancak tanık (medya, kanaat önderleri, kamuoyu, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri vb) saldırganın eylemini “izah edici,” “gerekçelendirici,” “bazı sebeplere bağlayıcı” açıklamalar getiriyorsa, siyasal şiddet ayıplanmadığı, kınanmadığı için yeniden hayata geçme “yüzü” bulur.
Bu köşede daha önce iki ayrı yazıyla yorumlanan, Kızılay’dan bir önceki “Ankara servisler saldırısı”ndaki gibi oklar, bir kere daha Suriye istihbaratını işaret ediyor. Putin’in herkesi şaşırtan “Suriye’den çekiliyoruz” kararının Suriye’ye âni bir tepki olup olmadığını ise zaman gösterecek.
Resmî endoktrinasyon işte böyle; şimdi gelelim halk üzerindeki, sıradan Sovyet vatandaşları üzerindeki etkisine. Bence asıl facia, en derin dehşet burada yatıyor. Bunun adı korku; devrim uğruna “olacak o kadar” korkusu, “kurunun yanında yaş da yanar” korkusu, bir “yanlış anlama”ya veya “kaza kurşunu”na kurban gitme korkusu. Korku ve ikiyüzlülük, korku ve korkunun yalanı, böyle böyle Sovyet toplumunun kılcal damarlarına yürüyor, en küçük hücrelerine siniyor. Bireysel düzeyde ahlâk diye bir şey bırakmıyor.