Voltaire’ci ifade, kendini oluşturma hakkını dışsallaştırılmış ahlâk öngörüsüne dayandırır. Kendisini sabitler, dışarıyı aktif kılar. Wilde’cı ifade oluşturma hali, içselleştirilmiş ahlâk esasına dayanır, hareketli momentum içerir. Durağan değil dinamiktir. Dışarıdaki dinamizmi içeriye davet eder.
Ben o takımı, o arkadaşları özlüyorum... Kentin Ankara tarafından girişine o anıyı yaşatmak adına garip bir "hatırlatma" panosu koymuşlardı, şu anda o da yıkılmış sanırım… Samsunspor o anı ve günü unutturmamak için Kırmızı-Beyaz renklerinin yanına siyahı da ekledi…
“İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Üniversite ve akademisyenin görevi akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumuyla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin niteliğidir. (…) Ülke demokrasisine verilecek en büyük zarar, fikri söylemek değil, fikri ifade ettirmemektir.”
Hadi Uluengin’in sözettiği konu malum ama benim itirazım, vurgusuna: barış gibi insani bir talep, “akademik” sıfatıyla adlandırılamaz. Akademisyenler söz konusu olduğunda öyle anılsa da, bunun; mesela aynı barışı şoförler talep ettiğinde, araç kullanma veya seyir özgürlüğü olarak veya manavlar söz konusu olduğunda, sebze meyve ticareti özgürlüğü diye adlandırılamayacağı gibi…
Siyasetsizliğin imkan verdiği tek aktörlü eylemciliğe ‘siyaset’ deme döneminin sonundayız. Önümüzdeki süreçte yeni anayasa, yönetim sistemi ve Kürt meselesi yanında bürokraside ve ekonomide yapısal reformlara ihtiyaç var. Ne kadar oyu veya sandalyesi olursa olsun, hiçbir parti ya da iktidarın bunları tek başına hayata geçirmesi mümkün değil.