Türkiye'nin bitmeyen seçim atmosferi içinde ateşkesin bozulmasını, çatışma ortamını, barış sürecinin mimarı olan Cumhurbaşkanına yıkmak bir analiz değil, bir siyasi tercih. Fakat odadaki fil orada ve iktidarda hangi parti olursa olsun, orada olmaya devam edecek.
‘’Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi’’nde olduğu ve çizildiği gibi kaleciyi değil kaleciden çok Karaman’ı ve Kweuke’yi düşündüm. Karaman otoritesini gösterdi ve penaltıyı başka bir oyuncusu-Deniz-kullandı. Daha önce yaka paça atılan penaltıyı bütün görüntü kirliliğine rağmen düzgün bir vuruşla Kweuke gol yapmıştı. Fenerbahçe maçında penaltıyı kaçırdı Deniz...
In the previous essay I discussed Edward Said’s Orientalism as a basis for understanding the relationship between Turkish politics and its the international liberal-leftist perceptions. I concluded by urging such international liberals or leftists to examine more carefully the power dynamics that affect industrializing societies like Turkey, and to dwell more seriously on whether the understanding they have of their own societies may be distorting their analysis of societies, such as Turkey, which are fundamentally different.
Kimler, hangi noktalarda hatâ etti? Neden yeniden şiddet ortamına dönüverdik? Şüphesiz bu soruların cevabı bazen göründüklerinden de daha derin bir noktada dururlar. Bir tarafın hatâları daha çok olabilir ve hattâ bir tarafı suçlu ve sebep ilan etmek de her zaman daha kolay bir yoldur. Oysa çoğu zaman hata ve eksiklikler her iki taraftan da kaynaklanabilir.
Gökçeada'yı görünceye kadar bir adada olmak benim için, deniz ulaşımı yapılamadığında bir alana sıkışıp kalma hissi demekti. Oysa küçük ve yalıtılmış da olsa burada mekânın sınırları sanki büyüyor ve keşfedilecek çok şey bulabiliyorsunuz.