Film hakkında sinema çevrelerinde bir kafa karışıklığı olduğu açık. Feminist okumalar için fazlaca derinliksiz karakterler var bence. Filmin gösterdiği dünya erkek gözüyle bakınca görünenlerden ibaret. Elizabeth ve Sue’nun birbirlerini yok etmelerinden nasıl bir feminist anlatı çıkaracağımızı ben bilemedim.
Bir zamanlar sinemalar sınıf sınıf, biletler “mevki mevki”… “Birinci (hususi), ikinci mevkiler, lüks koltuklar, birinci-ikinci sınıf localar, yerkatı locaları (baignore), parter, paradiler”le gişede “Ben kimim, yerim neresi” hesabına dalsan filmi kaçırırsın. Bizim zamanımızda o kadar değil. Sosyal tabakalaşmada arkalardaysan sinemada en öne, “Duhûliye”ye oturuyorsun. Fakirler alınmasın diye “Birinci” diyorlar sonradan. Olsun… Sinemada en öne oturan çocuklar daha çabuk büyüyor, ruhen de boy atıyor bence.
Devlet ve PKK kendileri için bunun rasyonel olduğunu düşünürse süreç başarılı olacak ve PKK Türkiye’ye karşı silah bırakacak. Bu, 40 yıllık bir meseleyi bitirecek, 100 yıllık bir meselenin bitmesini de kolaylaştıracak, demokrasi ve hukukun önünde duran dev kayayı kaldıracak tarihi bir olaydır. Yani Sorun Esenyurt’ta başlamadığı için çözüm de Esenyurt’ta bitmedi. Süreç sürüyor.
ABD seçimlerine dört gün kaldı. Anketleri yorumlamak anlamsız. Kamala Harris ve Donald Trump neredeyse her eyalette başa baş. Trump son haftayı Hispanikleri ırkçı şakalarla öfkelendiren şımarık bir zafer mitingiyle, Kamala Harris ise “Trump diktatör” temalı bir korku kampanasıyla kapadı. Evet, Trump bir demokrasi kahramanı değil. Evet, Trump dünya ve Amerikan demokrasisi için hayati bir tehdit. Fakat bugünlerin sorumlusu Trump’a oy veren seçmen değil, demokrasiyi sadece sandık kurulunca hatırlayan, halka rağmen siyaset yapmaya, faşizme karşı mücadeleyi omuz omuza vermeyip birilerini ittire ittire kazandırmaya çalışan “Demokratlar”.
“Mahalli olan” ile “milli olan” arasında bir gerilim söz konusu. Bu doğru mu? Hayır. Çünkü o yıllarda AK Parti, mevcut siyasi partiler içinde sadece kendisi ‘Türkiye partisi’ olabildiyse, bunu açıktan reddettiği tarihi ve kültürel köklerine borçluydu. Üzerlerinden çıkardıkları gömleğe rağmen İslamcı kökler derin bir geçmişe dayanıyor ve sadece bu köklere sırtlarını yaslayabilenler küresel sürece belli bir özgüvenle bakabiliyorlar. Aslında olan, tasvir edilenin aksidir; yani “mahalli” olan küresel sürece katılıyor, AB üyelik sürecinin yanında yer alabiliyor; geleneksel çizgide direnip “ulusal kalmakta direnen” ise mahallileşiyor, kendi üstüne kapanıyor, dünya ile temasını koparıyor.