Eskiden uzaktan uzağa “realitesini tanıyoruz” denilen Kürt sorunu bitiyor. Realite kendisini empoze ediyor hem devlete, hem topluma, hem Öcalan’a, hem Bahçeli’ye. Türkiye kendine geliyor. Cumhuriyet kendine geldikçe nasıl Müslümanlığı ile barıştıysa, öyle de Kürtlüğü ile de barışacak. Şiddetten arınmak bu istikametteki önemi bir adım. Bu uğurda gayret gösterip hak, adalet ve barışa katkı yapan herkes takdiri hakediyor.
19 Mart’tan sonra yaşananların altında, iktidarın siyasi acizliği var. İktidar, siyaset üretemiyor; siyaset üretemeyince de yargı sopasıyla siyasi rakiplerini baskı altına alıyor. Kendi siyasi başarısına ve sivil bir yapı olarak halktan göreceği teveccühe değil, devlet gücüne yaslanarak iktidarda kalmaya çalışıyor.
Bir toplumu büyük yapan, “öteki”lere karşı tutumu, “öteki”leri anlayabilmesi ve dolayısıyla da barışı yaşayıp yaşatabilmesidir. PKK’nın silah bırakma kararını uygulamaya koyacağı gün, orada olmak isterdim. 41 derece sıcak bana fazla geldi. Bir devrin kapandığını gözlerimle görmek istedim. Bizim kuşak, “silahlı mücadele”ye aşırı anlam yüklemiş bir kuşak. O günlerde patlayan ilk silahlardan işte bugüne kadar gelindi.
Sandığı ortadan kaldırmak, muhalefeti yok etmek ya da etkisiz hale getirmek, Türkiye’yi Rusya, Azerbaycan ya da Venezuela yapmak ciddi bir planlama isteyen radikal kararlar. Zannedildiği gibi iktidarın bir yol haritası, bunu yapacak bir kurmay aklı da yok. Türkiye’yi özel olarak planlı bir şekilde bir yere götürmüyorlar, gittiğimiz yeri kimsenin bildiğini zannetmiyorum. Dünyadaki en yaygın ve en yanıltıcı analiz hatası, olan biteni anlamaya çalışırken kendi rasyonaliteni diğer aktörlere yansıtmaktır.