Abidin Usta aradı. Büyükada’nın tarihi mekanlarından Lido Lokantası’nı kapatmak zorunda kalmışlar. Aşırı kira artışı nedeniyle ve pahalılıkla baş edememişler. Abidin 1970’li yılların sonunda Sivas’tan gelmiş. 15 yaşını tamamlamadan İstanbul’un birçok ünlü lokantasında bulaşıkçılık yaparak lokantacılık kariyerine başlamış. Sonra mutfağa terfi etmiş. 1986’da Büyükada’ya dönmüş ve Birtat lokantasında 14 sene çalışmış. 1989’da Sait Bey’le ortak olarak Lido’yu kiralamış ve Lido Lokantası’yla mesleğinde bir üst lige yükselmişti.
Amblemler. Kopyala-yapıştır. Üst solda Kızıl Ordu Fraksiyonu (Almanya, 1970). Üst ortada Kızıl Tugaylar (İtalya, 1970). Üst sağda Sendero Luminoso ya da Peru Komünist Partisi (1969). Alt solda THKO (Aralık 1970). Alt ortada THKP-C (Aralık 1970). Alt sağda PKK (1978). Bir dönemin özeti. Hayran olunacak, yaşatılacak hiçbir şey yok o yıllarda. Şimdi Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı, hiç yapmadıkları kollektif özeleştiriyi, hiç almadıkları örgütsel virajı içeriyor.
Samimiyet, sahicilik ve iyilik elele verip “ete kemiğe büründük, Sırrı diye göründük” diye halay tutsalar yeridir... İhtiyacımız olan şey, Sırrı Süreyya Önder’vari bir samimiyet ve sahicilik... Böyle olunca, düşünce ayrılıkları bâki kalır ama, bunlar göz oyma nedeni olmaz...
Cem Köksal hatalı olsa bile konunun yargıya taşınmasının doğru olmadığı kanaatindeyim. Konu hukuki zeminde değil, toplumsal zeminde tartışılması gereken bir konu. Olayın işini kaybedecek boyuta tırmanması da bana göre gerekli değildi. Bu olay, kurumsal tarafsızlık ile kültürel kimlik arasındaki denge üstüne düşünmemizi gerektiriyor. Şirketler Köksal'ın savunduğu gibi katı seküler bir kurumsal duruş mu sergilemeli, yoksa dini ve kültürel uygulamaları kabul eden kapsayıcı bir duruş mu tercih etmelidir? Böylesi bir kapsayıcılık tarafsızlığa zarar vermez mi?
Hakikatin iktidarın gücüne ve zoruna ihtiyacı yoktur. Buna karşılık, özgürce ifade edileceği bir hürriyet zemini, temsili için de, tebliği için de onun olmazsa olmazıdır.
O halde dindarın ‘din namına’ da devletten beklediği şey, ancak hürriyetin, adaletin ve hukuk önünde eşitliğin teminat altına alınması olabilir. Bundan fazlası, yani din için devletin sopa kullanması dine ancak zarar getirir. Hele ki dinin sopa olarak kullanılması, dine külliyen zarardır.