Reşat Nuri’nin her bir kitabı üzerine uzun bahisler açmak gerekir. Ama ben bugün bir zamanlar son derece ilginç bir biçimde Kültür Bakanlığı tarafından 1000 Temel Eser kapsamında bakılmış ve her ne hikmetse bir daha da yüzüne bakılmamış, son derece önemli derleme eseri, Reşat Nuri Güntekin’in Tiyatro İle İlgili Makaleleri’nden bahsetmek istiyorum. Bu kitap birkaç nedenle bende ilginç bir etki bırakmıştır. Tarihle polisiyeyi birleştiren yazar okuyanlara inat tam bir Pazar kitabıdır ve de.
Gündüz kafede çalışan garsonların kimi gece buz gibi gündüz yangın yeri gibi olan personel çadırına çekilmiş kimi de sahildeki şezlonglara uzanmış biralıyorlardı. Şarkıyı söyleyen Yaren’in yüzü geldi gözlerimin önüne, elimde bir telefon daha olsa gene fırlatırdım. Çenemi sıktım, küfretmeye başlarsam, bağıra bağıra ederim hiç kaçarı yok. Milleti başıma dikmeye de gerek yok. Tuttum kendimi.
“Anneannem haç çıkararak namaz kılardı. Ki tehcir görmüştü... Duaları, bizim ‘Hayr Mer’e karıştırarak okurdu. İhlas Süresi’ni kendince, yarım yamalak okurken, ‘Peki sen bu söylediklerini anlıyor musun?’ diye sormuştum. ‘Benim anlamaklığım lüzum değil, Allah anlar. Eğrisi doğrusuna denk gelir, Allah’ın takdiri birdir’ demişti.
Ben, TC Washington Büyükelçisi Murat Mercan’ın, iktidar medyasının “FETÖ’cüsün” suçlamalarıyla dünyayı dar ettiği Yalçın Ayaslı’yı ziyaret sebebinin özür dilemek olduğunu düşünmüştüm. Geçtiğimiz günlerde kamuoyu bilgisi haline gelen bir gelişme oldu da o sayede bende de jeton düştü: Yalçın Ayaslı, Sezgin Baran Korkmaz’ın da dahil edildiği ABD’deki kara para aklama davasına sunduğu dilekçedeki suçlamalardan Ekim Alptekin’le ilgili olanını geri çekmişti.
24.00’den sonra müziğin yasaklanmasıyla bugün çok mutlu olacak insanlar herhalde Rumeli Hisarı’ndaki bu küçük camiyi anca doldurur. Şehirleşen muhafazakarları da artık heyecanlandırmayan hatta ne gerek vardı hissine neden olan hayat tarzı mühendislikleri bunlar. Ama o hayat tarzı mühendisliklerin sembolü o cami değil.