Emine Şenyaşar Türkçe bilmiyor. Türkiye’de yargının durumundan, Anayasa Mahkemesi’nin bile kapatılmakla tehdit edildiğinden, hakkında verilen mahkeme kararını beğenmeyen hatırlı insanlar için hakimler hakkında soruşturma açıldığından bir düzenli gazete okuru kadar haberdar değildir. Eşini ve iki çocuğunu kaybettiği bir saldırıyla ilgili üç yıldır tecelli etmeyen adaleti 25 gün adliye önünde aradıktan sonra çıkan bu kararla o da ümidini kesmiş gözüküyor.
Türkiye’nin batısında “Terör yoksa sorun da yok” düşüncesi yaygınlaştı. Kürt meselesi, askeri operasyonların haricinde gündemden düştü. Yaratılan durumun geçici değil daimi olduğuna dair algı kökleşti. Lakin gerçek ile algı birbirinden farklı; sorun tüm gerçekliği ile devam ediyor.
Hrant Dink cinayetinin işlenmesinden (19 Ocak 2007) yaklaşık bir yıl önce, 15 Şubat 2006’da Trabzon Emniyeti’nde istihbarat elemanı olarak çalışan polis memuru Muhittin Zenit Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne Hrant Dink’in kesin olarak öldürüleceğini belirten bir rapor sundu. Savcı Doğan’ın “esas sorumluluk doğuran belge” dediği rapor İstanbul’a tahrif edilerek aktarıldı. O sırada Trabzon Emniyet müdürü Ramazan Akyürek’ti.
Bir utanç duygusu taşıyorum. Utanmaktan da utandığımın farkına vardım. Bir süredir böyleyim. İçinde bulunduğum ortamı oluşturan nedenlerde benim de payımın olduğunu düşünerek utanıyorum.
Hrant Dink cinayeti davası sonuçlandı. ‘Derin’iyle ‘Cemaat’iyle zamanın devletinin ‘sahibi’ olan bütün kanatların mutabakatıyla gerçekleşmiş cinayet bir tarafa yıkıldı, öbür taraf aklandı. Dertleri, Hrant’ın davasını, kurdukları yeni milli mutabakatı tahkim etmek amacıyla araçsallaştırmak olan memleketin ulusalcıları ve iktidar yandaşları şimdi bizlerden hesap soruyor: Adalet yerini bulmuş işte, yargı ‘FETÖ cinayeti’ demiş fakat bizler susuyormuşuz, sevinmiyormuşuz. Sevinmedik evet, çünkü adalet yerini bulmadı.