Üç İstanbul, Abdülhamit’in istibdat dönemiyle başlayan ve önceleri konaklarda özel dersler vererek hayatını kazanırken İttihat ve Terakki’nin İstanbul’daki gizli teşkilatına girmesiyle kaderi büsbütün değişen dava vekili Adnan’ın şahsında II. Meşrutiyet’in ve sonrasında gelen Mütareke döneminin görünen ve görünmeyen yüzü. Fakir bir kenar mahalle çocuğunun Osmanlı’nın kaderine yön verecek kadar eriştiği iktidar temerküzünün sonra bir anda yerle bir eden trajedisi.
Babam gibi koca kafa değil, annem gibi zariftir abim. Babam gibi değil. Annemin titreyerek konuşan sesi geliyor kulağıma. Titrek. Korkak. Zayıf. Kendini koruyamadı, bizi hiç. Hiç. En çok da abimi. O odunluk geliyor aklıma. Babamın is kokan gölgesi. Ağlayacak gibi oluyorum. Geri dönüp abime sarılmak istiyorum. Benim yerime de yedin o dayakları affet beni demek. Yapmıyorum.
İnsanlık öldüğünde kaç yaşındaymış… Çocuk yaşında mı ölmüş/öldürülmüş yoksa asırlardır inzivadaki yatalak ömrüyle zaten bunamış mı biraz? Yahut hiç yaşamamış da biz medyadaki birkaç hayırsever hayaletine, yorgun dervişlere, hikâye anlatıcılarına bakıp, “İnsanlık ölmedi” mi demişiz?
Ahmet Vehbi Şafak, 15 günde bir her Cumartesi İstanbul Notları’nı Serbestiyet’e yazacak. İlk notlarda Beşiktaş’ta yıkılan üst geçit, İstiklal’e konan banklar, ucuz baklava satan zincirler, Beltur’dan alınan hastane kantinleri var.
Bundan bir yıl önce “Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonları”ndan biri olarak yapılan, bizzat İçişleri Bakanı tarafından duyurulan, üzerine onlarca köşe yazısı, yüzlerce haber yazılan Bataklık Operasyonu ile ilgili iddianame 1 yıldır yazılamadı. Üstelik operasyonun bir yıllık bir soruşturmanın sonunda yapıldığı açıklanmışken, operasyonda veriler MASAK soruşturmasına dayandırılmışken yani iddianame için sağlam bir zemin olması gerekirken...