Özellikle Joe Biden yönetime geldiğinden bu yana ABD’den çok alışık olmadığımız bir tavır sergileniyor. Trump dönemi inişli çıkışlı da olsa, en azından telefon diplomasisiyle gerginlikler aşılabiliyordu. Bu kez, S-400 kriziyle başlayan, 1915 Ermeni Tehciri’yle süren, resmi haber sitelerinin başlıklarına yansıyan bir durumla karşı karşıyayız.
Sayıları az, sesleri kısık, karşılarında yaşlı köylü kadınları gözaltına alacak kadar hukuk sınırlarını aşmış bir devlet; “teşekkür edeceklerine isyan ediyorlar” diyen bir bakan; Ankara’dan gelecek azar telefonundan korkan yetkililer ve “üç sene sonra orayı yeşillendiririz, toz kaldırmayız, dinamitle patlamaları gündüz yaparız ki uykularınız bölünmesin” diyen, bambaşka bir dünyada olan bir şirket var. Ama teyzenin söylediği gibi sarp ulaşılmaz köylerde, bir dağın başında kendi kendilerine yeterek yaşayan köylülerin devlete borcu yok. Onlar devletten alacaklı.
Babası Çanakkale Savaşlarını takip ederken yazdığı haberlerle önce savaşın kaderini, sonra da Avustralya kimliğini belirledi. Oğlu ise siyaset sahnesini şekillendiriyor. Medya patronu Rupert Murdoch yakından takip edilmesi gereken bir isim…
Gönüllü sadelik, tıpkı yürümek gibi, basit, sade ama iradi ve güçlendirici bir yaşam biçimidir. Vazgeçebilmeyi, istemeyebilmeyi, paylaşabilmeyi ve fazlalıklardan arınmayı içerir. Şöyle de diyebiliriz ki insan ancak gönüllü olması halinde sadeleşebilir ve ağırlıklarından kurtulabilir. Doğaya ulaşmanın yegâne yolu bu şekilde ulaşacağımız bir sadelik ve yürüyüştür. Yürüyüş, insanın en sade ve en gönüllü eylemidir.
“Haber dili” bellidir, nettir, düzdür. Haberde, köşe yazılarında vs. “Sayın” türünden hitaplar kullanılmaz. Bu hem “haber dili”nin gereğidir, hem de gazeteciye o çok değerli “mesafe” meselesini hatırlatan bir çağrışım barındırır. Ama artık “Sayın”, mürekkebi uçucu politik konuşma kaşesi gibi...