Baz istasyonu direğinin tepesinden bakan adama, ayaklarını diz boyu karda yürür gibi bulut yığınlarına batıra çıkara ilerleyişleri pek gülünç göründü. Boş bulunup gülecek olsa, direği sıkı sıkı kavrayan dizleriyle elleri gevşeyebilirdi. Gülmesini tutmak için fena şeyler düşündü. Karısı çocuğunu da alıp anasının evine kaçmıştı. Çok ciddiydi. Geri dönmezlerse intihar edecekti.
İlk kez gittiğin hanenin “içki sofrası”yla ilgili meşrebini/mezhebini önce “buz teşkilatı”yla anlarsın. Biracı, şarapçıysa yahut hayatında içki ve ona bağlı olarak buz ayrıntı kalıyorsa risk grubundasın. Buzdolabının dondurucusunu doldurup, buzluğu atılacak ilk eşya gören, masaya az biraz soğumuş su bırakan evlere ilk gidişte keyfin sarsılır. Aklına Bülent Ortaçgil’in şarkısı gelir: “Biralar soğuk mu dedim /Dedi ki normal”…
Avrupa Futbol Şampiyonasının açılış maçında turnuvanın da favorisi olan İtalya ile karşılaşmak bizim açımızdan bakınca hem şans hem de şanssızlıktı. Olası bir beraberlik ya da galibiyet ‘Bizim çocukları’ çok farklı bir yere götürebilirdi. Tersi oldu, o zaman da ülke olarak en iyi bildiğimiz şeyi yapıp ‘hamasete’ sığındık. Bu işi maçı anlatan TRT spikerleri başlattı.
Gezi ve 17-25 Aralık’tan sonraki sertleşme dönemleri siyasi alanın daraltılması hedefini imâ ediyordu; mevcut koşullar daha fazlasına izin vermiyordu. 2015’te iki seçim arasındaki kanlı geçiş döneminde ilan edilen “yerli ve millî” ise muhalif siyaseti şeytanlaştırma hedefinin ilanıydı; içinde bulunduğumuz rejime geçişin karar ânıydı. Fakat bu hedefin kuvveden fiile geçirilebilmesi için ‘15 Temmuz’ gerekiyordu.
Kılıçdaroğlu, kardeş parti saydığı Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin “iki devletliliği savunmak ayrılıkçılıktır, Türkiye’yi de felakete sürükler” tezlerini duymazdan geldi, Erdoğan ile hamaset yarışına soyundu ve onun Kıbrıs politikasını kutsadı. Erdoğan mağduru Mustafa Akıncı ile görüşmek için randevulaştı, sonra hiçbir izahta bulunmadan randevuyu iptal etti.