Ana SayfaManşetAçığ ciğara (açık sigara) - 2

Açığ ciğara (açık sigara) – 2

Bizim kuşak uçaklara yetişemedi ama otobüslerde sigaraların fosur fosur içildiği günleri gördü; kimi keyfini çıkardı kimi ıstırabını çekti. Diyarbekir’den Ankara’ya gidiyorsunuz. Nerden baksan 14 saat yolculuk. Yanına bir amca oturuyor. Daha merhabasını vermeden tabakasını çıkarıyor. “Yeğenim bu Ğurs* tütünüdür” diye önce bir cakasını satıyor, ardından dünyanın en ciddi işini yapar bir edayla tütünü sarıyor ve zevkini çıkara çıkara dumanını üflüyor.

Bahsetmiştim geçen hafta; bir bayram kaçamağından gayri benim sigara ile bir münasebetim olmadı. Fakat ne fayda; yanımdaki yöremdeki dostlarımın büyük bir kısmı sigaraya sevdalıydı. Tarifi zor bir aşk nazarıyla bakıyorlardı o süzülüp giden dumana. O sebepten, içme metotları birbirinden farklı çok tiryaki tanıdım.

Mesela, kimileri için mühim olan dumanı tellendirmekti, onlar herhangi bir ayrım koymazlardı sigaraların arasına; en sertinden en yumuşağına, tütününden paketine hiçbir fark gözetmezlerdi. Hepsine şefkatle muamele ederlerdi. Elbette kendilerinin bir tercihi vardı ama bunu bir iman meselesi haline getirmiyorlardı. Bir arkadaş meclisinde, kıraathane ortamında kim hangi sigarayı uzatsa geri çevirmez, alır yakar ve her sigarada aynı zevki alırdı.

Buna mukabil kimileri de Nuh diyen ama Peygamber demeyen cinstendi. Kim bilir hangi nedenden ötürü bağlandığı sigaradan başkasına asla dönüp bakmazlardı. Lisedeyiz. Mıçê (Mustafa), çok yakın bir arkadaşım, o da o taviz vermezlerden biri. Bir de pahalı olanlardan, hani o üzerinde kovboy olanlardan içiyor zalım!  Paket almak zor tabii, Mıçê de tek alıyor ve her nefeste kendinden geçiyor. Eğer paket düşerse eline bir şekilde,  gözü gibi bakıyor o pakete!

Paketimi ver, beni disipline gönder!

Mektepte sıkı sık sigara araması yapılıyor. Müdür yardımcıları dört bir koldan sınıflara dalıyor, yakaladıkları sigaralara el koyuyor, içenlere de ya sert bir fırça çekiyor ya da disiplinin yolunu gösteriyor. Tiryakiler ayıx (ayık, farkında) mevzuya elbette, kendilerince tedbir alıyorlar. Ya hocaların güvendikleri kız arkadaşlara veriyorlar ya da kendilerince zula bir yere saklıyorlar.

Ben, Ercan ve Mıçê sınıfın en arkasında pencere kenarında oturuyoruz. Her nasılsa gıcır gıcır bir paket var Mıçê’de. Derse girdik, Mıçê huylandı, pencereyi açtı, paketini duvarının kenar bir yerine usulca sakladı, pencereyi kapattı ve derse koyuldu. İçine doğmuş demek, bir süre sonra kapı açıldı ve en sert müdür yardımcılarından biri içeri girdi. “Herkes ayağa kalksın, kimse kımıldamasın” dedi. Kalktık, Mıçê’nin gönlü rahat, sigara emin bir yerde nasılsa! Müdür yardımcısı sırayla herkesi aradı, Mıçê en köşede en son onu da yokladı, bir şey bulamadı.

Tam “kurtulduk” diye rahat bir nefes alacakken, hocamız birden döndü, pencereyi açtı ve paketi eliyle koymuş gibi buldu. Ben ve Ercan’ı hiç kale almadı, direkt hayret ve dehşetle kendisini izleyen Mustafa’ya döndü; “Ne bu oğlum?” “ diye sordu. “Kaçıncı oldu bu, daha kaç kez okula sigara getirme diyeceğim sana? Laf anlamıyor musun?” Kanı çekilmiş bir halde, boş gözlerle hocayı dinleyen Mustafa’dan nihayet zar zor bir ses çıktı:

“Hocam, ayda yılda yeni bir paket aldım, onu da siz buldunuz.  Vallahi daha yeni aldım, isterseniz beni disipline gönderin ama ne olur paketimi bana geri verin!”

Hoca kaçın kurrası, müstehzi bir bakış fırlattı suratına ve tek bir kelime etmeden çıktı gitti. Ne paket geri geldi ne de Mıçê disipline gönderildi.

Sigara olmadan yol bitmez!

Bizim kuşak uçaklara yetişemedi ama otobüslerde sigaraların fosur fosur içildiği günleri gördü; kimi keyfini çıkardı kimi ıstırabını çekti. Diyarbekir’den Ankara’ya gidiyorsunuz. Nerden baksan 14 saat yolculuk. Yanına bir amca oturuyor. Daha merhabasını vermeden tabakasını çıkarıyor. “Yeğenim bu Ğurs* tütünüdür” diye önce bir cakasını satıyor, ardından dünyanın en ciddi işini yapar bir edayla tütünü sarıyor ve zevkini çıkara çıkara dumanını üflüyor.

Hani amca tek olsa yine bir yere kadar çekilir ama aynı anda birçok amca, abi, abla, teyze, arkadaş bunu yapınca otobüste göz gözü görmez oluyor. Pakete ya da tabakaya davranmak için bahane mi yok? Misal çay servisi mi yapılıyor, şüphesiz sigara çayın yanında iyi gidiyor! Kahve mi ikram ediliyor,  tabii ki sigara kahveye çok yakışıyor. Yemek molası mı verildi, eh doğal olarak yemek sonrası sigarasız olmuyor!

“Bilmezsin yeğenim, yemek sigarayı çağırır.”

Velhasıl içene hava hoştu fakat içmeyen için bir azaptı. Otobüsün içinin kesif bir dumanla kaplandığı hallerde, bazı yolcular her şeyi göze alır ve hoşnutsuzluklarını muavin vasıtasıyla kaptana iletirlerdi. Bazı kaptanlar aman bir hır gür çıkmasın, ağzımızın tadı bozulmasın diye rahatsız sabretmesini ister, bazı kaptanlar ise gayet kibar bir lisanla yolculardan, çocukları ve hastaları düşünerek daha az sigara içmelerini rica ederdi. Kimi bunu anlayışla karşılar ve hevesine bir sonraki durağa kadar gem vururdu. Kiminin ise aşırı nezakete sarılmış bu talepten duyduğu memnuniyetsizlik diline vururdu:

“Hêç cıgara olmadan yol biter?”

Cevabı içinde bir sual!

Dumanaltı hukuk!

Hukuk tedrisatımız dumanaltı geçti desem, abartmış olmam. Dicle Hukuk’tayız; kantinimiz küçük. Fakülte binasının önünde bir bahçemiz var, bahar ve yaz aylarında bir sorun yaşamıyoruz. Fakat kışın durum sıkıntılı; el mecbur hepimiz bir köşe bulup çöküyoruz. Zor günler, kimileri salt kendi mekânı kılmak istese de kantin de hareketli ve renkli. Kitap okuyanlar, heyecanla memleketi kurtaranlar, ders çalışanlar, göz koyduğunu ayartmaya çalışanlar, çene çalanlar, devrim yapanlar, sevdiğiyle bulutların üzerinde gezenler…

Niyetler farklı, görüşler farklı, tavırlar farklı; lakin çoğunluğun asgari müştereği sigara. Muhabbetler koyulaşıyor, kibritler çakılıyor, sigaralar birbirini kovalıyor ve yüzler bir sisi perdesinin ardından yüzler seçiliyor.      

O vakitler, sigara hukuk talebesinin mütemmim cüzü gibi. Lâmı cimi yok, hukuk tahsil ediyorsan sigara içmen lazım. Sanki o meretle bir bağ kurmasan fakülteden mezun olamayacaksın. Bizim de 5-6 kişilik çok sağlam bir ekibimiz var; Sedat, Burhan, Selam, Erdal, Aydın… Hem fakültede hem de fakülte dışında beraber takılıyoruz; birlikte yiyor, birlikte içiyor, birlikte geziyoruz. Bazılarımızın aileleri burada, bazılarımız öğrenci evinde kalıyor. Sık gidip geliyoruz birbirimize, dolayısıyla her birimizin ailesi hepimizin ailesi gibi.

Erdal, ehlikeyif; ayda yılda bir sırf arkadaşlara eşlik olsun diye bir tane eline tutuşturur ama doğru dürüst onu da içmez. Ne var ki ekibin geri kalanları bildiğin “kêş”; ellerinden sigara düşmüyor, biri sönmeden diğeri yanıyor. Değişmez bir öğrenci alışkanlığı olarak imtihanlara hazırlanmayı dar bir vakte sıkıştırıyoruz. Her sene bir daha kendimizi böyle daraltmayacağımıza ve derslerimize adam gibi zamanında çalışacağımıza söz versek de, sınavları arkada bırakır bırakmaz bu sözü bir güzel yiyoruz.

Sigarayla ünsiyet

Yani aynı tas aynı tas aynı hamam; kitaplar ağır, imtihanlar zor. Yoğun çalışmak gerek. Yoğunluk artıkça millet de sigaraya daha bir abanıyor. “Sigara olmayınca ders çalışamıyorum, okuduğumu anlayamıyorum.” Hadi canım!

İşin gerçek yüzü bu değildi elbette; hepimiz sigara ile sıkı ders çalışmak arasında bir bağlantının olmadığını adımız gibi biliyorduk.  Maksat sigaraya bir yol açmaktı ve bu da tiryakilerimizin hesabına, onlara kendilerini iyi hissettiren bir gerekçeydi. Zaten gaye ünsiyet peyda etmek olunca muhakkak bir kulp bulunur, hem sevincin hem de üzüntünün tanığı ve ortağı kılınarak sigaraya meşruiyeti sağlanırdı.

Sanırım, sigaranın dumanı ile hemhal olan talebelerin oranı giderek azalıyor. Elimde bir veri yok ama gözlemlerim ve sorgulamalarım o yönde. Mutluluk verici bir durum bu.  Ha bir de unutmadan söyleyeyim, benim o “kêş” dostlarımın tamamı, bazıları için çok sancılı olsa da,  zaman içinde sigarayla olan ilişkilerine son verdiler.

Korkarım bu mevzu bir haftayı daha kaldırır.

* Ğurs: Mardin-Kızıltepe’de tütünü ve tabiat güzelliğiyle meşhur bir bölge.

- Advertisment -