Ana SayfaManşetAnadil ve sancısı (*)

Anadil ve sancısı (*)

Başka ülkelerdeki Türkler için anadilde eğitimi savunanlar, sıra Kürtlerin aynı çerçevedeki talebine gelince yan çiziyorlar. Türklere helal olanı Kürtlere haram kılmayı, Türkler için mutlak bir gereklilik olarak görüleni Kürtler söz konusu olduğunda çeşitli bahanelerle paranteze almayı meşrulaştırmanın imkânı yoktur. Meşrebinize göre ister dini ister seküler terminolojiye müracaat edin, hiçbiri buna cevaz vermez.

Gazete Duvar’dan İrfan Aktan, Türkiye’de en kapsamlı Kürtçe-Türkçe sözlüklerinden birinin yazarı olan dilbilimci Zana Farqînî ile Kürtçenin mevcut durumu ve Kürtçeyi bekleyen akıbet hakkında önemli bir söyleşi gerçekleştirdi. Birçok önemli noktaya ayrıntılı bir şekilde temas ediyor Farqînî, hepsini bu yazıya taşımak zor. Ben, öne çıkan bazı konulara değinmekle yetineceğim. Konuyla alakadar olanlara bu söyleşinin tamamına bakmalarını tavsiye ederim.

(https://www.gazeteduvar.com.tr/zana-farqini-turklere-helal-olan-neden-kurtlere-haram-makale-1500605)

Farqînî, evvela, Kürtçenin Kürtler tarafından politikleştirilmediğine dikkat çekiyor. Her halk gibi Kürtler de dilleriyle doğal bir ilişki içindeler. Kürtçeyi politik bir meseleye dönüştüren Kürtler değil, devletin Kürtçeye karşı takındığı tutum. Cumhuriyet’in başından beri devletin Kürtleri asimile etmek için müracaat ettiği en mühim araçlarından biri, dildi. Devlet, Kürtleri dillerinden uzaklaştırmak için her metodu uyguladı; Kürtçeyi kriminalize etti, kamusal alandan kopardı, vs.

Kürtçe yönelik bu baskı politikasında zaman zaman gevşemeler olsa da, devletin ana ekseni değişmedi. Nitekim HDP’li belediyelere atanan kayyımların Kürtçeye karşı tasarrufları da bunu teyit eder nitelikte. HDP’nin elindeki son il belediyesi olan Kars’a atanan kayyımın yaptığı ilk işin belediyenin Kürtçe hizmet veren sosyal medya hesaplarını kapatmak olması, Kürtçe karşıtı siyasetin devamlılığının bir göstergesi.  

Ahlaki açmaz

Dile yönelik yasak, kaçınılmaz bir biçimde, uygulayıcılarını ahlaki tutarsızlığa düşürüyor. İki açıdan: Birincisi, Türkçe için “hak” görülenin Kürtçe için “kabul edilemez” bulunmasıdır. Farqînî, Demirel’in Balkanlarda ve Erdoğan’ın da Almanya’da yaşayan Türkleri “Sakın dilinizi unutmayın” diye tembihlediğini, oradaki yönetimlerden anadilde eğitim isteğinde bulunduklarını hatırlatıyor.

Ancak başka ülkelerdeki Türkler için anadilde eğitimi savunanlar, sıra Kürtlerin aynı çerçevedeki talebine gelince yan çiziyorlar. Türklere helal olanı Kürtlere haram kılmayı, Türkler için mutlak bir gereklilik olarak görüleni Kürtler söz konusu olduğunda çeşitli bahanelerle paranteze almayı meşrulaştırmanın imkânı yoktur.  Meşrebinize göre ister dini ister seküler terminolojiye müracaat edin, hiçbiri buna cevaz vermez.

Çünkü dil, bir halkın en değerli varlığıdır; dilin işlevi, sadece insanların birbirleriyle iletişime geçmelerini, birbirlerini anlamaları sağlamak değildir. Dil, halkın kültürünü yaratır, muhafaza eder ve istikbale taşır. Geçmiş ile gelecek arasında köprü kurar. Dolayısıyla bir dilin doğrudan veya dolaylı yollardan yasaklanmasının ya da önüne aşılması güç bariyerler konulmasının nihai neticesi, o dilin mensubu farklı kuşaklar arasındaki bağlantının kopmasıdır.

“Medeniyet dili”

İkincisi ise, her yönden kıskaca alınan bir dilin günümüz dünyası için “yetersiz” olduğunun iddia edilmesidir. Kürtçeyi önce akla zarar kısıtlamalara maruz bırakıp ardından Kürtçenin gelişkin bir edebiyat ya da bilim dili olmadığını söylemek, ahlaken problemli bir tutumdur. “Her dil canlı bir organizma gibidir” diyor Farqînî: “Bugün Türkçeyi yasaklasanız, eğitim dili olmaktan çıkarsanız, horlasanız, o da geriler. O dili konuşanların kelime dağarcığı zamanla daralır, kuşaklararası aktarım zayıflar, eski sözcükler unutulur, yeni sözcükler üretilemez.”

Çünkü dil kamusal hayatta oldukça gelişir; desteklenen, ihtimam edilen, hakkında çalışmalar yapan resmi ve sivil kurumlara sahip olan bir dil, kavramlar üretir, kelime hazinesini geliştirir ve her geçen gün büyür. Kürtçenin bütün gelişme kanallarını kapatıp, “Kürtçenin üstünde tepinip sonra da ‘bu dil gelişmemiş’ diyemezsiniz.”

Kuşaklararası dil yitimi

Türkiye’de Kürtçenin giderek sadece yaşlılar ve “eğitimsizler” tarafından konuşulduğunun altını çizen Farqînî, derinden hissedilen ve yaşanan bir tehlikeye işaret ediyor. Kürtçe “kuşaklararası bir dil yitimine” uğruyor. “Dili ebeveynlerimizden emanet alıp gelecek kuşaklara aktarırız. Asimilasyon, tam da bu aktarımın önüne set çekmektir… Özellikle sosyolinguistik çalışmalara baktığımızda, ebeveynlerin artık kendi dillerini çocuklarına aktarmadıklarını, sadece o dilin yaşlılarının konuşabildiği dil haline gelmeye başladığını görüyoruz.”

Kürtçenin aktarımını engelleyen nedenler çeşitli; kitle iletişim araçları her yere ulaşıyor ve okullaşma oranı artıyor. Ancak o okullarda ve medya araçlarında Kürtçe yok. Okul öncesi eğitimden lise bitimine kadar Kürtçe ile karşılaşmayan çocuklar, büyüyüp anne-baba olduklarında, bu kez kendi çocuklarıyla Kürtçe konuşamaz hale geliyorlar. Kendileri Kürtçe konuşabilse bile, okul çağındaki çocuklarına derslerinde yardım ederken Türkçe kullanmak mecburiyetinde kalıyorlar. Sonuçta dedeler ve nineler ile torunlar birbirlerini anlamaz hale geliyorlar. Ve dedeler ve ninelerin torunlarıyla konuşabilmeleri, ancak tercümanlık yapmak durumunda kalan anneler ve babalar üzerinden mümkün olabiliyor.

Yaşlıların yanında Kürtçeyi omuzlayan diğer bir grup da “eğitimsizler.” Farqînî, eğitimli Kürtler arasında asimilasyonun daha yaygın olduğunu belirtiyor. “Eğitimli Kürtler sadece çocuklarına Kürtçe isim koyarak bu dili kurtaramayacaklarını bilmeli. Çocuklar aynı anda birden fazla dili öğrenebilir. Dolayısıyla ebeveynler çocuklarına başka dillerin yanı sıra kendi dillerini de aktarmalı. Bu işin vebali eğitimlilerin omuzundadır. Onlar dirayetli davranırsa, devletin asimilasyon politikalarını yavaşlatabilirler.”

Eğitimlilerin günahı

Eleştiri, haklı bir eleştiri; en başta kendimi dâhil ederek söylüyorum bunu. Şüphesiz, çocuklarına anadillerini öğretmek, ebeveynlerin temel sorumluluklarının başında geliyor ve bu sorumluluğun yerine getirilmesi dilin mevcudiyetini muhafaza açısından çok büyük bir kıymet taşıyor. Lakin bunun da bir sınırı olduğunu unutmamak lazım. Yaygın bir kamusal kullanımı olmayan bir dilin yaşaması zordur. Ancak eğitimde, resmi işlemlerde ve pazarda var olan bir dil gelişebilir, üzerine ekleyebilir, zenginleşebilir ve bugünden yarına aktarılabilir.

Kürtçenin eğitim dili olması, bu itibarla, hayati bir değere sahiptir. Dolayısıyla sivil ve siyasi aktörlerin bu mühim vaziyete kulak kesilmesi ve faaliyetlerinin merkezine anadil hakkını oturtması gerekir.

(*) Kürdistan 24, 07.10.2020

https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/2ab16b22-4981-4132-8860-0e3838f1f2fb

- Advertisment -