Ana SayfaManşetAnzak Koyu’nda ‘Tanrıların Savaşı’

Anzak Koyu’nda ‘Tanrıların Savaşı’

25 Nisan 1915 tam da bu yıl gibi bir Pazar gününe denk gelmişti. O hafta sonu hem Türkiye’nin hem de Avustralya ve Yeni Zelanda’nın temelini attı. Anzak Koyu’nda İngiliz komutanların Avustralyalı gençleri kurban ettiklerini yazarak İngilizlerin Çanakkale’den çekilmesine ön ayak olan ve Avustralyalıların Anzak algısına öncülük eden gazeteci Keith Murdoch, dünyanın en önemli medya patronu Rupert Murdoch’ın babasıydı.

Türkiye ve Avustralya’nın aynı tarihlerde kendilerini bulmalarının tarihi, aslında son derece ilginç. Ulus-devlet kuruluşunda kurucu mit ve kurucu günah vardır. Tanrı Dağı kadar Türk olunca, günahsız olursun zira mit, günahı yok eder. İki ülkenin de mitlerinin aynı güne rastlaması geo-politik fay hatlarının bir anda yıkılıp yeni bir dünya düzenine yol açtığı zamana denk geliyor.

Aslında 25 Nisan 1915 sabahı ANZAC (Australian and New Zealand Army Corps) askerleri bugün Anzak Koyu olarak bilinen Gelibolu yarımadasındaki bölgeye çıkarma yaptıklarında üç ulusun temel taşlarını oluşturduklarının farkında bile değillerdi.

Birinci Dünya Savaşı başladığı tarihlerde güneş batmayan imparatorluğun parçası olan Avustralya ve Yeni Zelanda’da yaşayan İngiliz göçmenlerin binlerce evladı ve torunu, kral için ‘Almana karşı’ savaşmaya hemen gönüllü oldular. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğunun insanları, Pasifik okyanusunda bir iki ada ve Afrika’da küçük bir bölgeye sahip olan Alman İmparatorluğu’nun emperyalizmine karşı, kral için savaşmaya gönüllü oldular ve kendilerini 25 Nisan 1915’te Osmanlı topraklarında buldular.

O gün olanlar hem Türkiye’nin hem de Avustralya’nın kuruluş mitinin mihenk taşlarını oluşturuyor. O gün ve sonrasında olanlar, zaferler ve yenilgiler, ölümler ve travmalar bu yazıyı aşan konular…

Avustralya’nın kuruluş mitine bakarsanız, o gün oraya ayak basan İngiliz göçmenlerin torunları kısa süre sonra Avustralyalı oldu. Umursamaz, beceriksiz, burnu havada İngiliz komutanların hatalarının kurbanı oldular. Bunun ne kadar doğru olup olmadığı hala tarihçilerin tartıştığı ve Avustralyalıların çoğunun umursamadığı bir konu.

Çanakkale’ye gönderilen Avustralya’lı gazeteci Keith Murdoch’ın Gelibolu’da olanlarla ilgili yazdıkları ise Avustralya halkının olanlara bakış açısını belirledi. İngiliz komutanların liyakate göre değil, kimi tanıdıklarına göre atandıklarını ve Avustralyalı gençleri kurban ettiklerini belirten Murdoch, bir açıdan İngiliz hükümetinin Çanakkale’den çekilmesine de ön ayak oldu. Keith Murdoch’ın günümüzde dünyanın en önemli medya patronu olan Rupert Murdoch’ın babası olması ise bir rastlantı…

Keith Murdoch Çanakkale’de

Resmi verilere göre yaklaşık 34 bin İngiliz, dokuz bin 700 Fransız, sekiz bin 700 Avustralyalı ve iki bin 700 Yeni Zelandalı savaş sırasında hayatını kaybetti. Bazı tarihçilere göre bekledikleri gibi Almanlara karşı gönderilselerdi, ölüm oranı çok daha yüksek olan Batı cephesine daha fazla Avustralyalı ölecekti. Bu savaşı kazanan Osmanlı tarafı ise 56 bin askeri Çanakkale savaşlarında hayatını kaybetti.

Avustralyalılar o gün karşılarında Kurmay Albay Mustafa Kemal’in komutasındaki Osmanlı kuvvetlerini buldular. Çanakkale Savaşları’nda asıl çatışmalar boğazın girişindeki Seddülbahir’de oldu.  Sarıkamış’ta yüz bine yakın askerini kaybeden ve Süveyş Kanalı’na yaptığı saldırının püskürtüldüğü Osmanlı için Çanakkale Savaşı, yüzyıllardır Batılı ülkelere karşı alınan ilk başarı.

Mustafa Kemal Çanakkale’den sonra halk arasında Anafartalar kahramanı olarak bilinecek ve Birinci Dünya Savaşı’nda zafer kazanan sayılı sayıdaki Osmanlı komutanları arasında öne çıkacaktı. Mustafa Kemal’in, Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu’ya geçip Sevr karşıtı kuvvetlerin liderliğini üstlenip Kurtuluş Savaşı’nı başlatması süreci aslında 25 Nisan’da Avustralyalıların Anzak Koyu’na çıkmasıyla başlıyor.

Avustralya mitolojisinde Atatürk’ün yeri de çok önemli. Çanakkale’de Avustralyalıları durdurması dışında savaştan sonra 1934’te ölenlerin torunlarına yazdığı aşağıdaki dizeler Avustralyalıların gözlerini yaşartmaya devam ediyor.

“Bu memleketin toprakları üstünde

Kanlarını döken kahramanlar!

Burada dost bir vatanın toprağındasınız

Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz

Sizler Mehmetçiklerle yan yana

Koyun koyunasınız

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!

Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız

Bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler

Ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır

Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra

Artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Macintosh HD:Users:yildirayogur:Desktop:Ekran Resmi 2021-04-25 12.54.36.png
Avustralya- Türk Dostluk Anıtı- Melbourne

Macintosh HD:Users:yildirayogur:Desktop:Ekran Resmi 2021-04-25 12.54.25.png
Melbourne Anzak Anıtı

İkonoklastlar

Çanakkale’de üç ülkeye yetecek kadar mit oluşturuldu. Günümüzde tarihçiler ve arkeologlar hala o dönemde olanları araştırıyor.

Geçtiğimiz yıllarda cephede bira şişeleri bulunmuştu. Avustralyalıların birayla aralarının iyi olmasını bilenler şaşırmadı tabi. Ancak şişelerin Türk tarafında olması şaşırttı. Bomonti marka biraların oradaki Alman subaylar tarafından içildiği ortaya çıktı.

İngiliz komutanların o kadar da beceriksiz olmadıklarını söyleyenler de az değil. Yukarıda Türk ve Avustralyalı herkesin gözlerini yaşartan Atatürk’e ait sözlerin Türkiye’nin kurucusunun ölümünden çok daha sonra ortaya çıktığı ve aslında ona ait olmadığı söyleyen ikonoklast Türk ve Avustralyalı araştırmacılar da var.

Tabi yukarıda Atatürk’ün söylediği sözlerin gerçekliğini sorgulamamız için çeşitli nedenler olsa da Türkiye’nin savaş sonrası yıllarda Avustralya ve Yeni Zelandalılara gösterdiği misafirperverliğin sorgulanacak bir tarafı yok. Tabi bu sözlerden yıllar sonra 2019’da, Yeni Zelanda’daki Christchurch saldırısı sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerini ikonoklastlar açıklamakta zorluk yaşayabilir.

“Biz buradayız, biz Çanakkale’deyiz. 1000 yıldır buradayız, kıyamete kadar da burada olacağız. İstanbul’u Konstantinapol yapamayacaksınız. Dedeleriniz geldiler, burada olduğumuzu gördüler, kimi ayakta kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelecekseniz sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.”

Avustralyalıların bu sözlere ne kadar kırıldığını, Avustralya Başbakanı Scott Morrison’ın Türkiye büyükelçisini çağırdığını söylemeye gerek yok. Avustralya’daki 2019 Mayıs’ındaki federal seçimler öncesinde konuşan Morrison da Erdoğan’ın sözleri konusunda büyükelçinin sunduğu mazeretlerle ilgilenmediğini ve bu sözler geri çekilmedikçe tüm opsiyonların masada olduğunu söyledi. Olaya sert tepki gösteren Morrison daha sonra Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Erdoğan’ın sözlerinin “yanlış anlaşıldığına” yönelik açıklamasından tatmin olduğunu açıkladı. Ancak doğru anlaşılması gereken noktanın neresi olduğu konusunda bir fikrimiz hala yok.

Konumuza geri dönecek olursak, ulus-devletlerin kurucu mitlerini yıkmaya çalışanlar akıntıya kürek çekiyor tabi ki.

Kuruluş Günahları

Kurucu mitlerin yanında bir de kurucu günahlar var. Türkiye için bunlar Anzakların çıkarma yaptıklarından bir gün önce yani 24 Nisan 1915’te İstanbul’da Ermeni toplum liderlerinin toplanmasıyla başlıyor ve tarihin başlangıcından beri dünyanın en çok dilli, en çok dinli, en çok kültürlü topraklarından biri olan Anadolu’nun “Ne mutlu Türküm diyene” nidalarıyla yankılanmasıyla sona eriyor.

Avustralya için ise günah daha da eskiye dayanıyor. 60 bin yıldır Aborijin ulusların yaşadığı Avustralya’yı 1770’lerde “keşfeden” İngilizler, sonrasında kıtaya mahkumları göndererek yerleşmeye başlıyor. İngiliz koloniciler Avustralya’nın “boş” olduğu dayanağı ile ülkeye yerleşiyor. Öldürdükleri yerlilerin kulaklarını toplayanlardan, doğrudan katliamlara kadar türlü suçlardan sonra 20’nci yüzyılda artık kendilerine gelen yöneticiler, bu sefer de yerli çocukları ebeveynlerden alıp beyaz ailelere vermeye başlıyor. Annesinden, babasından zorla alınıp çiftlikte çalışmaya zorlananlar çocuklar, çocukları ellerinden alınan aileler ve geçmişine, kültürüne, diline yabancı yetiştirilen nesiller var. Bu anne ve babalarından koparılan, bu ‘Çalınan nesiller’ kendilerinden özür dilenmesi için 2008’i beklemek zorunda kaldı.

Özür tek başına yeterli değil tabi ki. Şu anda Avustralya’nın yerli insanları nüfusun yüzde 3.3’ünü oluşturuyor. Ancak Aborijinlerle, nüfusun geri kalanı arasındaki uçurum var… Kuruluş günahı yüzünden yerliler nüfusun geri kalanından ortalama 10 yıl daha az yaşıyor. Kronik hastalıklarda Aborijinler ve geri kalanlar farklı çağlarda yaşıyor. Zaman onlar için aynı anda akmıyor. Hapisteki nüfusun yüzde 27’si yerli. Gençler arasında gözetim altında tutulanların yarısından fazlası yerli. Avustralya yerlisi bir çocuksanız, gözetim altına alınma riskiniz yaşıtlarınızdan 28 kat daha fazla. Avustralya halkının büyük çoğunluğu yapılan tarihi suçun farkında ve adım atılmasını istiyor. Hükümet en azından çocuklar arasındaki farkın kapanmasına büyük fonlar aktarıyor. Yüzyıllar boyunca süren suçun yan etkilerini kaldırmak birkaç yılda yapılabilecek bir şey değil. Nesiller sürecek bir süreç…

Şu anda Avustralya yerlileri verileri üzerinden bakacak olursak Avustralya tam bir üçüncü dünya ülkesi. Avustralya’nın kuruluş günahı hayat istatistiklerinden bakacak olursak günah hala mitin gölgesinde duruyor.

Şimdi de Türkiye’nin kuruluş günahının sonucunda oluşan hayat istatistiklerine bakalım…

- Advertisment -