Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKraliçenin ölümü

Kraliçenin ölümü

Gorbaçov şikâyet ederek geldi, şikâyet ederek gitti, gittikten sonra da şikâyetçi olmayı sürdürdü. Elizabeth’in herhangi bir şikâyetine şahit olmadık. Sadece Başbakanları değil, kardeşi, oğlu, gelini, kocası da başına olmayacak dertler çıkardılar, öyle buz gibi, kaskatı, ifadesiz bir biçimde ömrünü ve görevini tamamladı. Esasen en büyük görevi ömrüydü galiba. Veya ömrü bir görevden ibaretti belki de.

Tuhaf oldu, Gorbaçov’un toprağı soğumadan Kraliçe öldü. “Hangi Kraliçe” denmesine gerek bırakmayacak kadar Kraliçe olan, muhtemelen tarihin bu manadaki son Kraliçesi…

“Tuhaflık bu işin neresinde” derseniz…

Elizabeth I’in taç giymesinden bu yana, kabaca 460 yıl geçti. Bu 460 yılın neredeyse 180 yılında üç kadın hükümdar hüküm sürdü —Elizabeth I, Victoria ve Elizabeth II. İleride insanlık tarihinin görüp göreceği en devasa imparatorluk olacak olan şeyin temellerini Elizabeth I’in attığını —daha doğru bir deyişle, o temellerin Elizabeth I döneminde atıldığını— söyleyebileceğimizi zannediyorum. Küstah ve kibirli imparatorluğun en parlak döneminde tahtta Victoria oturuyordu, imparatorluk ağır ağır tarih sahnesinden silinirken ise Elizabeth II. Yani… Üç kadın sadece 460 yılın üçte birinden çoğunu işgal etmiş değiller, o 460 yılın en kritik virajlarında direksiyonda onlar vardı.

Elizabeth I tahta çıktıktan 125 yıl kadar sonra Rusya’da Petro tahta çıktı. Onu da Rus İmparatorluğunun başlangıcına yerleştirmek herhalde yanlış olmaz. Gorbaçov, bir manada, o imparatorluğun son ve gönülsüz çarıydı —bakmayın siz Putin’in yeni çarlık heveslerine, artık ne Rusya Petro’nun, Katerina’nın, Stalin’in Rusya’sı, ne de dünya öyleleri için kucağını açmış bekliyor.

Paylarına iki imparatorluğun tasfiye süreçlerine nezaret etmek düşen iki insan, kısa aralıklarla öldü. İkisinin hikâyesi arasındaki benzerlikler ve farklılıklar bize ne çok şey söylüyor.

Rus imparatorluğu, kurulduğu kadar hızla, kuruluşunda çıkardığı gürültü kadar gürültü çıkararak yıkıldı. Britanya imparatorluğu ise, yine kurulduğu gibi ağır ağır, usul usul. Kraliçe tahta çıktığında, imparatorluğun dağılması zaten çoktan başlamıştı. Ama bir yandan da Birleşik Krallık dünyanın görüp gördüğü en büyük savaştan güya muzaffer çıkmıştı, galip ve mağrurdu. Birileri bu zaferin eski şatafatlı günlerin ihya edilmesini sağlayacağını hayal etmişlerse, şaşırtıcı olmaz. Ama var idilerse, kısa süre içinde fena halde hayal kırıklığına uğrayacaklardı.

Şüphesiz Elizabeth ile Gorbaçov arasında çok ciddi bir fark vardı. Elizabeth’in başında taç vardı ama iktidarı son derece göstermelikti. Gorbaçov’un tacı yoktu, parti genel sekreterliği gibi mütevazı bir unvanı vardı ama devasa bir coğrafyada her şeye müdahale edebilecek kadar güçlüydü. Güya bağımsız devletlerin güya muktedir cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını tayin edebilecek, görevden alabilecek kadar muktedirdi.

Gorbaçov şikâyet ederek geldi, şikâyet ederek gitti, gittikten sonra da şikâyetçi olmayı sürdürdü. Elizabeth’in herhangi bir şikâyetine şahit olmadık. Sadece Başbakanları değil, kardeşi, oğlu, gelini, kocası da başına olmayacak dertler çıkardılar. Yine de öyle buz gibi, kaskatı, ifadesiz bir biçimde ömrünü ve görevini tamamladı. Esasen en büyük görevi ömrüydü galiba. Veya ömrü bir görevden ibaretti belki de.

Gorbaçov ölmeden, Rus İmparatorluğunun tabutuna çivileri çakmıştı. Elizabeth ağır ağır ölmüş olan bir imparatorluğun salasını ertelemeyi, sanki yaşıyormuş intibaını hayatta tutmayı sürdürdü. Sanki bir zombi gibi, hiç ölmeyecek gibi, hepimizi gömecek gibiydi. Ölmüş İmparatorluğun ölümünün ilanını da ilelebet erteleyecek gibi… Nitekim ölümü, neredeyse derhal, “e, ne olacak Commonwealth’ın akıbeti, Monarşi ne olacak” sorularını tetikledi. Yetkileri neredeyse sadece sembolik olan bir kadının ölümünün birçok başka şeyin kaderi hakkında bu kadar soru işareti uyandırması da tuhaf. Sanki Kanadalılar, Avustralyalılar ve diğerleri, “aman Kraliçemiz üzülmesin” diye uslu duruyorlarmış, arıza çıkarmıyorlarmış, sanki Kraliyet kurumu “Elizabethimiz Kraliçeliğini kaybederse ne yapar” endişesi yüzünden korunuyormuş gibi…

Galiba biraz da öyleydi.

İtiraf edin ki, Kraliçe defnedildikten kısa süre sonra İskoçya’da, Kuzey İrlanda’da ayrılıkçı referandumlar gündeme gelir ve ayrılıkçılar kazanırsa, Commonwealth dağılırsa, Britanya’da Kraliyet kurumunun ilgası —gençliğinde zaten bu konuda aktif bir tutum almış olan— mevcut Başbakanın iktidarında gerçekleşirse… Şaşırmayacaksınız. Evet, bütün bunlar Kraliçe yaşarken de elinizi uzatsanız değecek kadar yakın tehditlerdi. Ama şimdi ihtimaller bir başka seviyeye yükseldi. Sembolik Kraliçe, sembolik imparatorluğunu da koynuna alıp götürecekmiş gibi…

- Advertisment -