Yılmaz Özdil’in 9 Eylül’de Sözcü gazetesinde bir tam sayfaya yayılan köşe yazısını okurken, İpek Çalışlar’ın Latife Hanım kitabını tekrar okuyormuşsunuz gibi bir deja vu hissine kapılmamanız elde değil.
İsviçre’de bir üniversitenin dünyanın farklı coğrafyalarından ve farklı gelir seviyesinden 32 ülkenin ‘elitleri’ni tartıya çıkardığı araştırmada Türkiye’nin elitleri ekonomik ve insani gelişime katkıları açısından 28’inci sırada kaldı.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Akdeniz ülkelerinin liderleriyle yaptığı toplantıdan sonra paylaştığı sosyal medya mesajı, Fransa’nın eski İstanbul Başkonsolosu, NATO Büyükelçisi Muriel Domenach ile Türkiye'nin Tunus Büyükelçisi Ali Onaner arasında Twitter tartışması doğurdu. Ana tema ‘naiflik’ti.
Ortada çok ciddi bir durum var ama bir takım grupların yaptığı gibi meseleye ideolojik bir karşıtlık üzerinden yaklaşarak, ‘kapatılsın bu şer yuvaları!’ demek çok kolay da, gerçekçi değil… Gerçekçi olsaydı, 30 Kasım 1925’te çıkarılan kanunla tekke, türbe ve zaviyelerin toptan kapatıldığı dönemden itibaren geçen 20-30 yıl içinde tarikatların ortadan kalkmış olması gerekirdi.
Aylardır Sevr’e benzetilen, ‘yırtılıp atılmalı’ denen Sevilla Haritası için AB “biz hazırlatmadık”, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Türkiye’nin haklılığını gösteriyor” dedi. Haritayı 2007’de hazırlayan Prof. Suarez de aynı fikirde ama yıllardır haritanın da yer aldığı kitabına bakan olmadığı için, Yunanistan’ın şimdiki tezlerini daha o zamandan “jeo politik sorunlar yaratır”, “adil olmaz” diye değerlendirdiği fark edilmemiş.