Mahalli seçimleri CHP’nin kazandığı konusunda geniş bir mutabakat var. Birçok kişi bunun yeni bir sürecin başlangıcı olmasını, oyların artmaya devam etmesini ve CHP’nin belki de diğer partilere muhtaç olmadan gelecek genel seçimleri kazanmasını umuyor. Sonuçların böylesine heyecan yaratmasını anlamak mümkün ama bu heyecanın daha derin bir hayal kırıklığının kapısını aralama ihtimali de var…
Temel soru CHP’nin kendi tutumu sayesinde mi, yoksa iktidarın tutumu sayesinde mi oylarını yükselttiği. Eğer sonuçları yaratan asıl dinamik iktidarın yanlışları ise, muhalefetin yeni bir dönemi başlatabileceği beklentisine kapılmamakta yarar var. Aksine, ‘ya iktidar yanlışlarını düzeltirse’ diye düşünmek ve hazırlığı ona göre yapmak lazım.
Dolayısıyla asıl soru seçimleri kimin kazandığı değil, seçimlerden kimin kazançlı çıkacağı.
Bu analizi yaparken seçmeni tekil bir özne gibi düşünme hatasına düşmemek gerek. ‘Seçmen şu veya bu mesajı verdi’ türünden değerlendirmeler gerçekliğin üstünü ambalajla kapatıp basitleştirme işlevi görür. Farklı toplumsal kesimlerin kendi içlerinde amorf ve heterojen olduğunu, konjonktürel veya (bazen) kalıcı parçalanma ve bütünleşmeler yaşadıklarını, dolayısıyla farklı grupların önündeki siyasi seçeneklerin de farklılaştığını dikkate almak lazım. Diğer deyişle herkesin önündeki ‘seçim pusulası’ aynı değil…
Bu nedenle farklı toplumsal kesimlerin 2023 genel ve 2024 mahalli seçimlerinde hangi siyasi seçeneklere sahip olduğunu ve bu seçenekleri nasıl ve ne düzeyde değerlendirdiğini masaya yatırmak gerekiyor. Söz konusu iki seçimin farklı kesimlerde ideolojik yatkınlık, gelecek tasavvuru ve gündelik hayat koşulları açısından nasıl bir bütünleşme ya da çelişki ürettiğini anlamazsak, yapılan siyasi tercihleri ve bunların ne yöne doğru evrilebileceklerini de anlayamayız.
Bu yazıda söz konusu anlamayı kolaylaştıracağını düşündüğüm bir ‘değerlendirme çerçevesi’ sunmak istiyorum. Önce seçimlerin arka planına ilişkin 12 önerme yapacağım. Bunların 6’sı topluma, diğer 6’sı siyasete ilişkin olacak. Ardından seçim süreç ve sonuçlarını ele alan 6 önerme ve nihayet geleceği irdelemeyi hedefleyen yine 6 önerme… Böylece kimin ne yaparsa bu seçimlerden kazançlı çıkacağını göstermeyi umuyorum. Yazı önümüzdeki dönemin temel doğrultusunu etkileme açısından hayati bulduğum 3 soru ile bitecek.
Toplumsal bağlam
1… Mahalli seçim on ay önceki genel seçimle birlikte değerlendirilmeli. Arada hiçbir kesimin ana tutumunu radikal şekilde değiştirecek olay olmamasına rağmen sonuç değiştiğine göre bu iki seçim madalyonun iki yüzü gibi birbirini tamamlayan ve ancak diğerinin varlığıyla açıklanabilecek sonuçlar içeriyor.
2… Genel ve mahalli seçim sonuçları birbiriyle mukayese edilebilir değil. ‘Oyu düştü/yükseldi’ yorumları aşırı yüzeysel bir bakışı yansıtıyor. Çünkü iki seçimin bağlamı farklı.
3… Genel seçim ‘bu ülkeyi kim yönetsin’ diye soruyor. Mahalli seçim ‘halinden memnun musun’ diye soruyor. Dolayısıyla verilen cevaplar değişiyor.
4… Genel seçimde siyasetin büyük meseleleri olan benlik ve kimlik bağlamı belirleyici oldu. Mahalli seçimde gündelik hayatın zemini olan vatandaşlık bağlamı belirleyici oldu.
5… Söz konusu bağlamlar eş düzeyli değil. İdeolojik meseleler gündemde iken vatandaşlık sorunsalı ağırlığını kaybedip ikincil hale gelebiliyor.
6… Her kesimin farklı meselelere verdiği anlam farklı. Muhalefet tabanı (göreceli olarak) vatandaşlığı önemserken, iktidar tabanı (göreceli olarak) benlik ve kimliğe ağırlık veriyor. Dolayısıyla bu iki seçim arasında iktidar tabanının tutumu değişirken, muhalefet tabanında tutum farkı oluşmadı.
Siyasi bağlam
1… 2016 sonrası siyasetin zeminindeki bağlamlar arasında öncelik sırası değişti. Benlik ve kimlik meselesi öne çıkarken vatandaşlık meselesi geriye düştü.
2… 2016 sonrası bir yeni rejim inşa dönemi oldu. Artık devlet bir aktör olarak siyasetin ‘içinde’, siyasi iktidar da bir aktör olarak ‘devletin’ içinde. Devlet-siyaset mesafesi kapandı. (Oysa 2016 öncesi ve özellikle Kemalist paradigma altında bunun tersi geçerliydi, devletle siyaset arasında aşılması zor bir mesafe bulunmaktaydı.)
3… Devlet/siyaset bütünleşmesinden güç alan iktidar, ittihatçı bir anlam dünyası üretti. Buna göre küresel sistem yeniden kuruluyor, kartlar yeniden dağılıyor ve Türkiye’nin dünya içindeki yeri yeniden belirleniyor. Yani yeniden tarihin ‘sıfır’ noktasındayız. (Özellikle askeri açıdan) güçlü, diz çökmeyen, pazarlık mahareti yüksek, geçmişini kucaklayan, geleceğe ihtirasla bakan, müdahaleci bir Türkiye tasavvuru yaratıldı. İlaveten ‘makbul kimlik’ Müslümanlığı Türklükle bütünleştirdi, muhafazakar/dindar kesime devletin asli sahibi olduğu duygusunu verdi.
4… Bu vizyon özellikle iktidarın kültürel/toplumsal tabanı nezdinde siyaseten beğenildi, benimsendi ve devletle paylaşılan bir ideolojik pozisyon oluşturdu.
5… Söz konusu İttihatçı vizyonun siyasi açıdan rakibi yok. Muhalefet (özellikle CHP) tabanındaki algıda var olduğu biçimiyle (kurucu ideoloji vasıflarıyla) Kemalizm artık bir alternatif değil.
6… Ancak İttihatçı vizyon vatandaşlık meselesini öteliyor, ikincil varsayıyor. Bu alanda sayabileceğimiz ekonomi, adalet, kamusal alanda özgürlük, kurumsal özerklik, katılımcılık, liyakat, yönetim tavır/tarzı gibi hassasiyetler ya cevapsız kalıyor ya da hoyratça bastırılabiliyor. O nedenle de ‘siyasetsiz’ (ideolojik gerilimin olmadığı) ortamlarda İttihatçılığın cazibesi azalıyor ve gündelik hayatı öne çıkaran bakışların cazibesi artıyor.
Seçimlere bakış
1… Genel seçimlerde ideoloji ve ‘büyük’ siyaset öne çıkmıştı. O nedenle benlik/kimlik meselesinin ağırlığı fazlaydı. Mahalli seçim ‘ideolojisiz’ ve ‘siyasetsiz’ bir ortamda yaşandı. O nedenle vatandaşlık meselesinin ağırlığı fazla oldu.
2… İki cenahın psikolojisi farklıydı. Muhalefet tabanı iktidarı yenmek istedi, iktidar tabanı ise iktidarı sahiplenme ile uyarma dürtüsü arasında kaldı. Muhalefet tabanı zaten esas olarak vatandaşlık meselesiyle ilgili olduğu için, genel seçimden mahalli seçime giden sürede ‘içlerinde kalan’ bir husus yoktu. Oysa iktidar tabanında, genel seçimde benlik ve kimliği öne çıkardıkları ölçüde, vatandaşlık konusunda ‘içlerinde kalan’, ifade edilememiş bir tepki vardı.
3… Tercih yaparken her cenah kendi dünyasındaki seçenekleri veri aldı ve o yelpaze içinde davrandı. Nitekim hala iki büyük blokla karşı karşıyayız. Mahalli seçimde AK Parti, MHP ve YRP toplam 46,65 oya sahip. CHP, İYİP ve DEM ise toplam 47,22 oya. (İki seçim arasında yeni oy kullananların eklenmesine karşın katılım oranı yüzde 87’den 78’e düştü. Bu 9 puanlık farkın 7’sinin iktidar 2’sinin muhalefet tabanından geldiğini varsaymak makul gözüküyor. Bu durumda, eğer bu kişiler sandığa gidip kendi cenahlarını destekleseydiler, iki blok arasındaki fark yeniden iktidar lehine 4 puan olurdu… Yani genel seçim sonucunun aynı).
4… Mahalli seçim her cenahın içinde etkili ancak kısa soluklu olma ihtimali yüksek dinamikler yarattı. Muhalefet tabanı muhalefet içinde en rasyonel seçeneği aradı (‘kazanacak aday hangisi?’) İktidar tabanı ise partisini destekleme ile tepkisini dışa vurma arasında kendi açısından rasyonel olanı aradı. Böylece muhalefet tabanında oylar CHP’de toplanırken, iktidar tabanında AK Parti, MHP, YRP ve oy vermeme şeklinde bölündü.
5… Sonuçta AK Parti iktidar seçmeninin tutumu nedeniyle ‘küçüldü’, CHP muhalefet seçmeninin tutumu nedeniyle ‘büyüdü’.
6… Bu tespitlerden hareketle bazı çıkarsamalar yapabiliriz: a) Mart 2024 seçimi bir genel seçim olsaydı sonuç muhtemelen farklı ve büyük ihtimalle iktidar lehine olurdu. b) AK Parti muhtemelen halen en büyük parti olmaya devam ediyor. c) CHP muhalefet seçmenini ikna edebileceğini gösterdi ama henüz iktidar seçmenini ikna gücüne sahip gözükmüyor.
Geleceğe bakış
1… Hangi siyasi tarafın bu sonuçlardan yararlanacağı verecekleri tepkiye, atacakları adımlara bağlı olacak.
2… İktidar vatandaşlığa ilişkin talepleri dikkate alırsa yükselir. Muhalefet ise benlik/kimlik alanında alternatif vizyon geliştirebilirse yükselir.
3… Her yeni nesil vatandaşlığa ilişkin talepleri daha fazla önemseyecek mi bilmiyoruz, ama küresel entegrasyon devam ettiği sürece bu talepleri yok sayarak iktidar olunamaz.
4… Muhalefet yeni bir ideolojik vizyon geliştiremediği sürece yakın gelecekte genel seçimleri kazanamaz. Velev ki iktidar vatandaşlık bağlamındaki olumsuz tutumunda ısrar etsin.
5… Siyaset hala iktidarın doğru ve yanlışları etrafında yapılıyor. Hala ortada muhalefete ait tezler, önermeler, tahliller yok. Dolayısıyla iktidar yanlışlarını düzelttiği takdirde, bu muhalefete ‘siyaseten’ ihtiyaç kalmayabilir.
6… İktidar vatandaşlık taleplerini bastırsa bile bazı konjonktürlerde genel seçimi kazanabilir. Yani savaş, çatışma, ülke üzerindeki tehditlerin artması veya bu yönde bir toplumsal algı yaratılması durumunda. (Eğer muhalefet alternatif bir vizyon geliştirememişse, söz konusu algının yaratılması daha da kolay olur.)
Acaba soruları
1… Acaba iktidar tabanında şimdiye kadar hep AK Parti’ye oy vermiş seçmen içinde bu seçimde CHP’ye oy veren bir ‘toplumsal grup’ var mı? Acaba 2002-13 aralığında AK Parti’ ye ilk kez oy veren ‘laik modernler’ gibi, şimdi de CHP’ye ilk kez oy veren ‘dindar/muhafazakar modernler’ mevcut mu? Bir kültürel eşiği aşmakta, ideolojik melezleşmelerin eşiğinde olduğumuz söylenebilir mi?
(Mahalli seçimde AK Parti tabanından neredeyse sandığa gitmeyenler kadar (yüzde 3) CHP’ye oy verildiği iddiası inandırıcı değil… Çünkü bu varsayım altında mahalli seçimde ilave olarak sandığa gitmeyen 9’un sadece 3 puanı AK Parti’den gelmiş oluyor. Geriye kalan 6 puan açıklanamıyor. Velev ki İYİP seçmeninin yarısından fazlası sandığa gitmemiş olsun. Gerçekçi olacaksak söz konusu 9 puanın en az 6 puanının iktidar tabanından geldiğini teslim etmek lazım ki, o durumda AK Parti’den CHP’ye oy geçişinin anlamlı bir büyüklük oluşturması mümkün olamaz.)
2… Acaba CHP takılıp kaldığı zihinsel tıkanmayı aşabilecek, Kemalist umdelere mesafe alabilecek, onları toplumsal çeşitliliği kucaklayacak şekilde yeniden tanımlayabilecek mi? Acaba CHP liderliği kendi kadrolarını, teşkilat ve tabanını bu yönde etkileyebilecek, bunun için gerekli iradeyi ortaya koyabilecek mi? Acaba bu çabayı anlamlı ve tutarlı bir vizyona, bir gelecek tasavvuruna, giderek bir toplumsal teklife dönüştürebilecek mi?
3… Acaba seçim başarısızlığı Erdoğan tarafından bir ‘imkan’ olarak görülüp, iktidar içi siyasete esneklik kazandırma yönünde kullanılacak mı? Acaba Erdoğan iktidar ortaklarıyla arasına mesafe koyma şansını değerlendirerek, AK Parti’yi yeniden devletten özerkleşmiş, kişilikli bir konuma çekmeye çalışacak mı? Acaba böyle bir hamle karşısında iktidarın devlet kanadı da vatandaşlık meselesini es geçmeyen, hoyratlık düzeyini düşüren bir rasyonellik çizgisine kayar mı? Yoksa iktidar içi gerilim her iki tarafta farklı arayışlara mı yol açar? Bu durumda acaba AK Parti ile CHP arasında yeni bir ‘ihtiyatlı’ ilişki başlayabilir mi? Acaba bütün bunlar İttihatçı rejimin ana kurumsal zemini olmaya doğru giden Milli Güvenlik Kurumu’nun yapı ve işleyişinde değişimlere neden olur mu? Yoksa siyasetin bıraktığı boşluk devlet tarafından doldurulup, dört yıl sonrasında kendimizi geri dönüşü çok daha zor bir noktada mı buluruz?
Seçim sonuçlarının yüzeysel ve duygusal değerlendirmeleriyle çok da uzun süre oyalanamayız diye düşünüyorum… Yukardaki ‘acaba’ soruları Türkiye’nin belki de önümüzdeki on yıllarını belirleyecek ağırlıkta olabilir. Yaşananlardan kimin kazançlı çıkacağı ise muhtemelen yakın geleceğin tablosunda (belki bir yıl içinde) görünür olmaya başlayacak. Umalım ki ‘kolaya kaçma’ dürtülerinin üzerine çıkılır ve birilerinin özgürlük ve haysiyeti ideolojiye gömerek devletçi elitizme teslim etme hayalinin önüne set çekilir… Umalım ki (özgür) siyaset karanlık bir tabloya alet olmak, ona meşruiyet kazandırmak istemediğini eylem ve tutumuyla gösterir.