Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI“Eskiyi unut yeni yolu tut”

“Eskiyi unut yeni yolu tut”

Türkiye kötü şehircilik örnekleriyle dolu. Çirkin yapılaşma, deprem tehlikesi altında olmasına rağmen bu konuda hiçbir ciddi önlem almayan, alamayan örneklerle karşı karşıyayız. İktidar ya da muhalefet bu açıdan, şehirleri berbat etme bakımından çok bir fark göstermiş değil. Şehirlerin de bir kimliği, bir karakteri vardır. Çarşılarıyla, dini yapılarıyla, çeşmeleri, hanları, hamamları, konaklama yerleriyle bir bütün olarak bir anlam ifade ederler.

Ülkemizin modernleşmesinin temel sloganıdır bu cümle. Eskiyi unut yeni yolu tut. Her seçimi bir referandum haline getirmeyi başarıyoruz. Türkiye modernleşmeyle muhafazakarlık arasında bir salıncak misali gidip geliyor. Uzun yıllar modernleşme rüzgarı kuvvetli esti.

Yenileşme, Batılılaşma kültürü, yerli kültür üzerinde güçlü bir fikri üstünlük sağladı. Hâlâ ana dalga, kalıcı ideoloji modernleşme olmakla birlikte muhafazakarlık da başından beri direniyor. Muhafazakarlar, son 20 yıldır iktidarda olmanın avantajını kullanıyor. Kültürel alanda, siyaset alanında, teknoloji alanında Batı uygarlığının getirdiği fikir cereyanlarına, değişim ve yenileşme çağrılarına “güvenmeyen” gözlerle bakıyorlar.

Atatürk’ün ve Cumhuriyet kurucularının açıkça ifade ettiği, Batı medeniyeti bir bütündür, onun içinde bazı parçaları benimseyip bazılarını yok sayan çizginin mümkün olmadığını görüyorlar.

Kötü şehircilikle iyi modernleşme olmaz

Yerel seçimlere dönersek, Türkiye kötü şehircilik örnekleriyle dolu. Çirkin yapılaşma, deprem tehlikesi altında olmasına rağmen bu konuda hiçbir ciddi önlem almayan, alamayan örneklerle karşı karşıyayız. İktidar ya da muhalefet bu açıdan, şehirleri berbat etme bakımından çok bir fark göstermiş değil. Şehirlerin de bir kimliği, bir karakteri vardır. Çarşılarıyla, dini yapılarıyla, çeşmeleri, hanları, hamamları, konaklama yerleriyle bir bütün olarak bir anlam ifade ederler.

Bu açıdan bakıldığında Balkan mimarisi ile Anadolu mimarisi arasında ciddi farklar vardır. İklimin de şehirlerin yapılaşmasında bir etkisi vardır. Geçmişte şehirler kurulurken hava akımının bolluğuna, bölgedeki oksijen miktarına bakıldığını biliyoruz. Şehirler 20. yüzyılın başlarında bir değişim geçirmiş. Burada oturanlar şehrin merkezlerini terk etmiş. Paris, Hamburg, Londra bu açıdan incelenmeye değer önemli örneklerdir. 20. yüzyılın başlarında meskenler çevreye taşınmış. 20. yüzyılın sonlarında ise merkeze dönüş başlamış. Ulaşımın zorlaşması, yollarda geçirilen uzun zamanlar, onları merkeze yöneltmiş.

Bu gidiş dönüşler içinde bir kültürel alt üst oluş yeniden yaşanmış. Bu açıdan İstanbul’u da incelemek mümkün. 1940-50’lerde merkezden sahillere yönelik bir eğilim ortaya çıkıyor. 1990’lara gelindiğinde ise hızla merkeze geri dönüş başlamış. Bütün bu gidiş gelişler yalnızca bir ulaşım meselesi olarak etki yapmakla kalmamış, kültürel sonuçlar da yaratmış. Eski şehri terk edenler aynı zamanda, kendi geçmişlerinden de kopuşlar yaşamış. Geçmişi küçümsemiş, reddetmişler yeni şehircilik anlayışıyla büyük binalarda toplaşmanın ileri bir adım olduğunu düşünmüşler. Şimdi yaşadığımız büyük bir kaos.

Nüfusun yüzde 90’ının köylü olduğu bir toplumdan yüzde 90’ının şehirli olduğu bir toplum yapısına kısa sürede evrildik. Yani bir anlamda tamamına yakınının köylülerden oluşan bir şehirli topluluğuyla yüz yüzeyiz. Zihni yapımızı bu büyük alt üst oluş ne kadar etkiledi acaba? Muhafazakarlığı üreten en önemli etkenlerden birisinin bu büyük yığılma olduğu söylenemez mi? Değişimi hazmedebilmek, ülkemiz modernleşmesinin de muhafazakarlığının da temellerini anlamak açısından önemli bir veri değil midir?

- Advertisment -