Ayda ile Levent’in torunu Mira 3 yaşında. Çevredeki eğlenceyi bırakmış, YouTube’dan oyunlar izliyor. Saatlerce başından kalkmadan gelişmiş teknolojiyi kullanıyor. 3 yaşında dünyanın dört bir yanını kendini hiç yormadan izleyebiliyor.
Farklı milletler, farklı devletler olduğunu rahatça anlıyor ve öğreniyor. Bizler elimizdeki telefonun değişik özellikleri karşısında şaşkına dönerken, çocuklar, gençler, değişik internet sitelerinde, değişik programlardan bizim bilmediğimiz anlamadığımız bir toplumsallaşma yaşıyorlar. Anlaşma biçimleri, anlaşma dilleri, dünyayı algılayışları bizden çok farklı. Biz de kendi anne babalarımızın gözünde “bambaşka bir nesil”dik belki. Onlar da bizi anlamakta sık sık zorlandılar. Ama şu anki değişim daha hızlı, daha keskin bir değişim. Yani şimdiye kadar görmediğimiz, yaşamadığımız türden bir kuşak farklılaşması ortaya çıkıyor.
Teknoloji, iletişim dili yeni bir dünyayı haber veriyor. Gençleri giderek iyice anlamayacak bir hale gelme riskimiz var. Yani bu kadar hızlı değişim ve dönüşüm kuşaklar arası çatışmayı ve kopukluğu da artırıyor. Bu değişimi bir felaket olarak görmeye yatkın olan tutucu bir kitle zaten var.
Ama bir ölçüde anlayıp kendini adapte etmeyi deneyen, durumu idare etmeye çalışanlar da çok. Son 20 yıl içinde olanları, iletişim teknolojisindeki gelişmeleri bir gözden geçirirsek, belki bazı şeyleri daha iyi fark edebiliriz. 1997 yılında bir davetle Avustralya’ya gitmiştik.
Türkiye’de Melbourne’a haftada iki uçak gidebiliyordu. Bu nedenle Türk bakkallarında Türk dizileri sadece o iki gün bulunabiliyordu. “Mahallenin Bakkalları 47 geldi” gibi yazılar, bakkal dükkanlarına asılıyordu. Vatandaşlar dizileri ancak bu şekilde satın alıp izleyebiliyordu.
Haber bültenleri, tartışma programları da kasetler halinde satılıyordu. Ben o günlerde gazeteye günlük yazılarımı faksla yollardım. Melbourne’da bir üniversitede konferansa gitmiştim. O gün Cumhuriyet’te çıkan yazımı basıp bana verdiklerinde heyecanlanmıştım. O zaman TV’ler şimdiye göre çok sınırlı platformlardı. Avrupa ülkelerinde bile Türk TV’lerini izlemek pek kolay değildi.
Şimdi ise yapay zekayı tartışıyoruz. Bütün bu gelişimin başını, büyük ölçüde ABD ve Batılı ülkeler çekiyor. Onlara ek olarak, Uzakdoğu’nun da bir miktar rolü var. WhatsApp, Twitter, Facebook, Instagram, TikTok gibi dünya iletişim devleri, dünya siyasetini doğrudan etkileyen birer “merkez medya” konumunda artık. Son ABD Başkanlık seçimlerinin kilit figürlerinden birinin Twitter’ın sahibi Elon Musk olması, bu bağlamda çok normal. Tabii bütün bu değişimin ve alt üst oluşun asıl büyük ve derin etkisi gençlik üzerinde oluyor. Yepyeni bir nesil geliyor.
Bizlerden çok farklı, çok daha özgürlükçü, çok daha önyargısız. Veya çok daha mekanik, çok daha çıkarcı. 1980’li yıllarda doğanlar kendilerini “ütü yapmayan kuşak” olarak tanımlarlardı. 2020’li yıllarda doğanların kendilerini nasıl tanımladıklarını hep birlikte göreceğiz.